1
Eşcinsellik - Hayatlardan parçalar, hayata mektuplar (ziyaretçi karalama defteri) / Ynt: HER GÜN BİRAZ DAHA YAKIN
« Son İleti Gönderen: Ömer Yılmaz 28 Kasım 2023, 12:05:28 öö »ÜÇÜNCÜ TERAPİ
17/11/2023
Terapiye yarın gideceğim ancak yazısını yazmaya şimdiden başladım. Aklıma gelen bazı konuları fazla bekletmeden yazmak istiyorum.
Kendi içimde bir farkındalığa ulaştım ve birkaç gündür bu farkındalığın mutluluğunu yaşıyorum. Son on beş yılın muhasebesini yaptım. Ben on beş yıldır eşcinsellik yüzünden acı çekiyorum. En mutlu anlarımda bile bu sorunun gölgesi var. Mutsuz anlarım, mutlu anlarımdan daha fazla. Eğer terapiye devam etmezsem veya devam ettiğim halde başaramazsam eski halime geri döneceğim. Böyle olmasını hiç istemem ancak bir anlığına olduğunu varsayalım. Yine mutluluktan çok mutsuzluğa yakın olacağım. Ancak ben şükürler olsun ki günden güne geliştim. Bu durumla eskisine nazaran daha iyi mücadele edebiliyorum. Çok acı çekecek olsam da bir saatlik manevi tecrübenin sonunda, gün doğarken dışarı çıkıp temiz havayı içime çektiğimde, saatlerce uğraşıp bir yazıyı bitirdiğimde, tüm gün çalışıp dairedeki işleri hallettiğimde, İstanbul’a gelip günlerce kendimi kaybederek gezdiğimde ben yine mutlu olacağım. Bulutların arasından güneş kendini tekrar gösterecek. Hayatım ağır aksak da olsa ilerlemeye devam edecek.
*
Beni iyileşen danışanlarınızla tanıştırmanıza, forumda iyi sonla biten sayısız hikaye okumama rağmen içimdeki karamsarlık bitmiyor. Bu durum bana çok mantıksız geliyor. İyileşebileceğimden halen endişe duyuyorum. Yine de terapilere devam etmekten vazgeçmeyeceğim.
*
Eşcinselliği genellikle kişilik bozuklukları bağlamında inceliyorsunuz. Özellikle de borderline ve narsistik kişilik bozukluğu, eşcinsellikle ilgili fikirlerinizin temelini oluşturuyor. Ancak bu durum tüm danışanlarınızın kendisini hasta sıfatıyla algılamasına sebep olabilir. Halbuki kişilik bozuklukları belirtileri gösteren her birey kişilik bozukluğu tanısı almıyor. Bu yüzden eşcinselliği şemalar üzerinden değerlendirmek isterim. Mesela eşcinsellerin çoğunda duygusal yoksunluk şeması var olabilir. Bu şema; pasif eşcinsellerde sevgi açlığı, aktif eşcinsellerde sevgi sömürücülüğü, cinsel kimliği tam oluşmamış eşcinsellerde ise sevgiden tamamen uzak durma şeklinde kendini gösterebilir. Kusurluluk şeması pasif eşcinsellerde kendini hep suçlu hissetme, aktif eşcinsellerde kendini hiç suçlu hissetmeme, cinsel kimliği tam oluşmamış eşcinsellerde ise kendini suçlu hissettirecek herkesten ve her şeyden uzak durma şeklinde kendini gösterebilir.
23/11/2023
Siz başka bir danışanınızın terapisindeyken ben de bekleme odasında oturuyordum. Ezan okunalı yaklaşık on beş dakika olmuştu. Vaktin geçmesine epey vardı ancak namazı kılıp rahat rahat vakit geçirmek istedim. Size mesaj atıp apartmandan çıktım. Halbuki terapi günlerinde uzun süre mesajlara bakmadığınızı biliyordum. Namazı bitirip camiden çıktığımda karşımda sizi gördüm. Hem mahcup oldum hem şaşırdım.
Terapiye bu son olayı değerlendirerek başladık. İnsan ilişkilerinden kaçındığım ve fazla kuralcı olduğum için bu tür bir davranışta bulunduğumu söylediniz. İçerideki arkadaşın çekingenliğinden ötürü odaya girmeyip mesaj attığımı söylesem de bu açıklamaya kendim bile inanmadım. Çünkü içeride rahat bir insan olsaydı da ben odaya girme cesaretini gösteremeyecektim.
Çekingenliğimden ötürü insan ilişkilerinden kaçınıyorum. Her gün selam vermek zorunda kalmayayım diye yolumun üzerindeki esnaftan alışveriş yapmıyorum. İletişimi fazla ilerletmemek için hiçbir lokantanın müdavimi olmuyorum. İnternet alışverişine düşkünüm çünkü sanal mağazalarda insanlarla muhatap olmak zorunda kalmıyorum. Komşularımla dahi günaydın ve iyi akşamlar’dan öte bir sohbetim yok. Altı aydır banyomdaki bozuk sifonu yaptırmıyorum. Yakın çevrem dört beş kişiden oluşuyor. Sadece güvenli olarak nitelendirdiğim alanlarda girişken olabiliyorum ki hiçbir nesnel bulguya dayanmaksızın bir yeri güvenli başka bir yeri güvensiz olarak adlandırmak, ufak bir obsesyona/takıntıya işaret edebilir. Dini ortamlarda ve işyerinde cevvalim çünkü bu iki yerde güvendeyim. Tekkenin ve işyerinin kapısından çıktığım anda ise tehlikedeyim. Fazla sert olan bu iki kural, yaşamayı benim için zorlaştırıyor.
Birkaç kişi haricinde yüzeysel insan ilişkilerini samimi insan ilişkilerine tercih ediyorum. İnsanlarla arama duvar örüyorum sonra da “Sesim neden başkasına ulaşmıyor?” diye şikayet ediyorum. Sadece benim değil karşı tarafın sesi de duvarın ötesine geçmiyor. İnsanlar samimiyetsizliği hemen seziyor. Birkaç ay önce Bekir ile birlikte evimin olduğu apartmana girdik. Birinci katta bir komşumla karşılaştık. Selamlaşmaktan başka muhabbetimin olmadığı birisiydi. Bekir bu arkadaşa “Selamun aleyküm!” dedi. Arkadaşsa “Aleykümselaaaam!” diye cümlenin son hecesini uzatarak cevap verdi. Samimi olduğumuz insanlara öyle yaparız ya. Benim aylardır kuramadığım ilişkiyi Bekir birkaç saniyede kurmayı başarmıştı. Çünkü Bekir samimiydi bense yüzeyseldim.
Bu haftaki terapide diğer haftalardan farklı olarak kurallar ve takıntıları konuştuk. Fazla sayıda ve sert köşeli kurallar hayatı benim için yaşanmaz hâle getiriyordu. Elimdeki çubukla etrafıma bir daire çiziyor ve o dairenin dışına çıkmıyordum. Kuralları yıkabildiğim kadar yıkmam gerektiğini söylediniz.
Uçuş korkumun dahi altında lüzumsuz takıntılar var. Adana’dan İstanbul’a uçarken olumsuz düşünceleri gerçekçi düşüncelerle yenmeye çalıştım. Hayatın bir uçuş, uçuşun da hayattan bir parça olduğunu düşündüm. Hayatta bazı aksaklıklar olsa bile çoğunlukla düştüğümüz yerden kalkıp toparlanıyorduk.
Sistemin kendiliğinden koltuk ataması yapmasından ötürü İstanbul’dan Adana’ya uçarken cam kenarına oturmak zorunda kaldım. Önceleri biraz ürktüm ancak oraya oturmak benim için nimet oldu. Otobüsle giderken nasıl ki “Ya tekerlek yerinden çıkarsa?” diye düşünmüyorsak uçakla giderken de “Ya uçağın kanadı koparsa?” diye düşünmemeliydik. Kara yolu çakıllı olduğunda arabanın sallanması ne kadar normalse çeşitli hava kütlelerinin ve akımlarının olduğu yerde de uçağın sarsılması o kadar normaldi. Yani uçağın sarsılması, uçağın düşeceği anlamına değil hava yolunun sorunlu olduğu anlamına geliyordu. Evde otururken dahi doğalgaz patlamasından ölebilirdim. Uçaktayken maruz kaldığım tehlike, evdeyken maruz kaldığım tehlikedeyken çok da fazla değildi. Başımı uçağın gövdesine yaslayıp uçağın kanadını izleyerek Adana’ya geldim. “Uçak sallanıyorsa kesin düşecektir!” kuralının yerine “Kanat yerindeyse sorun yoktur!” kuralını koydum. Buradan şu sonucu çıkarıyorum ki ruh sağlığımı korumak adına benim hayata dair bazı anlayışlarımı kısmen veya tamamen değiştirmem gerekiyor.
Dostluk ilişkisi kuracağım kişi olarak Ali’yi seçmiştik ancak onun bu iletişime uygun biri olmadığımı anlattığımda bana hak verdiniz. Haftada birkaç kere görüşmek kaydıyla onun narsistik enerjisinden faydalanabilirim ancak narsistik enerjinin fazlası zarar verdiği ve beni güçsüz düşürdüğü için onunla çok fazla görüşmemeliyim. Seçtiğimiz bir kişi ile samimiyeti ilerletemedim ancak “Bir işin tamamı yapılamıyorsa bile bir kısmı terk edilmez.” kuralı gereğince mevcut arkadaşlarımla daha çok iletişim kuruyorum. Birkaç ay önce söylense mırın kırın edeceğim buluşma tekliflerini kabul ediyorum. Hemcinslerimin erkeksi gücünden faydalanmam gerektiğinin farkındayım.
Kadınlarla duygusal ilişki kurma noktasına benim için daha çok var. Bunun gerekçesi olarak dini sebepleri öne sürsem de buna kendim bile inanmıyorum. Dini, takıntılarıma ve kurallarıma örtü olarak kullandığım aşikar. Diyelim ki dini sebeplerle flört veya sevgililiğe yanaşmadım... Bu durumda evlilik görüşmeleri yapmama engel olan ne? Yirmi otuz kişiyle görüştükten sonra evleneceği adamı/kadını bulanlar var. Sevgililiğe hayır diyorum da evlilik görüşmesine evet diyebiliyor muyum? Düzgün kişilikli bir hanımefendi ile birkaç kez evlilik görüşmesi yapsam, kafama yatmazsa da yolları ayırsam bunun kime ne zararı var? İşte esas mesele helel/haram değil, esas mesele başka ancak yine de ümitliyim. Zihnime bir tohum attınız ve o tohum elbet bir gün yeşerecektir. Hiç olmadı çok sıkışınca, en son anda yapmam gerekeni yapıveriyorum. İnşallah bu ânı kırk yaşındayken yaşamam. En azından artık iyi bir eş ve iyi bir baba olduğumu hayal edebiliyorum. Terapilerden önce bunun düşüncesi bile ürkütücü gelirdi.
“Hiçbir hemcinsime karşı cinsellik hissetmemeliyim. Hep mutlu olmalıyım. Mutsuzluğun üstesinden muhakkak gelmeliyim.” düşüncelerinin yerine “Cinsellik hisssedebilirim. Kalbime bıçaklar saplanıyormuş gibi olabilir. Vaktimin yarısından çoğunu mutsuz olarak da geçirebilirim ancak her mutsuzluktan sonra bir mutluluk yaşadığım gibi bu sefer de mutlu olabileceğim.” düşüncelerini koyduğumdan beri çok rahatım. Ciddi bir aseksüelleşme yaşıyorum. Eskisinin onda biri kadar cinsel istek ya hissediyorum ya hissetmiyorum. Bu beni çok rahatlattı.
Eşcinselliğin bir lütuf olduğunu söylediniz. Size katılıyorum. Nasıl ki depresyon, vücudun bireye verdiği bir uyarı işaretiyse eşcinsellik de benzer bir uyarı işaretidir. Bu tepkinin kökenlerine inip bataklığı kökünden kurutunca bambaşka bir insan ortaya çıkıyor. Eğer bu uyarı işareti olmasaydı sinik ve silik bir insan olacaktım. Eşcinsellik mücadele etmem için beni tetikledi. Etrafımda hayatından memnun olmayan birçok insan var. Bu insanlar, vücutlarının verdiği tepkiler belirli bir düzeyi aşmayıp gündelik hayatları fazla etkilenmediğinden orta halli bir şekilde ömürlerini geçiriyorlar. Eğer o tepkiler onları çıldırmanın eşiğine getirseydi bir çözüm arayışına girerlerdi. Tüm psikolojik rahatsızlıklar, kıymeti bilinirse büyük bir nimet.
Fazla başarı odaklı olduğumu, her zaman koşturduğumu, artık sakinleşmem ve kendime yatırım yapmam gerektiğini söylediniz. Babamı işaret ederek, “Kenan’ı yenmek büyük bir başarı değil midir?” diye sordunuz. Hayatımın bir başarı hikâyesi olduğunu söylediniz. İnsan kendine nasıl yatırım yapar bilmiyorum. Bunu size terapide soracağım. “Karşımda Ömer değil Kenan oturuyor. Babanın aynısı olmuşsun.” dediniz. Tekrardan nasıl Ömer olacağım, bunu öğrenmem gerekiyor. “Duyguları öldürüyorsun.” Bu sizin sözünüz. “Ben hislerimi öldürdüm.” Bu da babamın sözü. Sağlıksız bir tutumla övünmek babama yakışır, bense duygularımı diriltmek istiyorum.
17/11/2023
Terapiye yarın gideceğim ancak yazısını yazmaya şimdiden başladım. Aklıma gelen bazı konuları fazla bekletmeden yazmak istiyorum.
Kendi içimde bir farkındalığa ulaştım ve birkaç gündür bu farkındalığın mutluluğunu yaşıyorum. Son on beş yılın muhasebesini yaptım. Ben on beş yıldır eşcinsellik yüzünden acı çekiyorum. En mutlu anlarımda bile bu sorunun gölgesi var. Mutsuz anlarım, mutlu anlarımdan daha fazla. Eğer terapiye devam etmezsem veya devam ettiğim halde başaramazsam eski halime geri döneceğim. Böyle olmasını hiç istemem ancak bir anlığına olduğunu varsayalım. Yine mutluluktan çok mutsuzluğa yakın olacağım. Ancak ben şükürler olsun ki günden güne geliştim. Bu durumla eskisine nazaran daha iyi mücadele edebiliyorum. Çok acı çekecek olsam da bir saatlik manevi tecrübenin sonunda, gün doğarken dışarı çıkıp temiz havayı içime çektiğimde, saatlerce uğraşıp bir yazıyı bitirdiğimde, tüm gün çalışıp dairedeki işleri hallettiğimde, İstanbul’a gelip günlerce kendimi kaybederek gezdiğimde ben yine mutlu olacağım. Bulutların arasından güneş kendini tekrar gösterecek. Hayatım ağır aksak da olsa ilerlemeye devam edecek.
*
Beni iyileşen danışanlarınızla tanıştırmanıza, forumda iyi sonla biten sayısız hikaye okumama rağmen içimdeki karamsarlık bitmiyor. Bu durum bana çok mantıksız geliyor. İyileşebileceğimden halen endişe duyuyorum. Yine de terapilere devam etmekten vazgeçmeyeceğim.
*
Eşcinselliği genellikle kişilik bozuklukları bağlamında inceliyorsunuz. Özellikle de borderline ve narsistik kişilik bozukluğu, eşcinsellikle ilgili fikirlerinizin temelini oluşturuyor. Ancak bu durum tüm danışanlarınızın kendisini hasta sıfatıyla algılamasına sebep olabilir. Halbuki kişilik bozuklukları belirtileri gösteren her birey kişilik bozukluğu tanısı almıyor. Bu yüzden eşcinselliği şemalar üzerinden değerlendirmek isterim. Mesela eşcinsellerin çoğunda duygusal yoksunluk şeması var olabilir. Bu şema; pasif eşcinsellerde sevgi açlığı, aktif eşcinsellerde sevgi sömürücülüğü, cinsel kimliği tam oluşmamış eşcinsellerde ise sevgiden tamamen uzak durma şeklinde kendini gösterebilir. Kusurluluk şeması pasif eşcinsellerde kendini hep suçlu hissetme, aktif eşcinsellerde kendini hiç suçlu hissetmeme, cinsel kimliği tam oluşmamış eşcinsellerde ise kendini suçlu hissettirecek herkesten ve her şeyden uzak durma şeklinde kendini gösterebilir.
23/11/2023
Siz başka bir danışanınızın terapisindeyken ben de bekleme odasında oturuyordum. Ezan okunalı yaklaşık on beş dakika olmuştu. Vaktin geçmesine epey vardı ancak namazı kılıp rahat rahat vakit geçirmek istedim. Size mesaj atıp apartmandan çıktım. Halbuki terapi günlerinde uzun süre mesajlara bakmadığınızı biliyordum. Namazı bitirip camiden çıktığımda karşımda sizi gördüm. Hem mahcup oldum hem şaşırdım.
Terapiye bu son olayı değerlendirerek başladık. İnsan ilişkilerinden kaçındığım ve fazla kuralcı olduğum için bu tür bir davranışta bulunduğumu söylediniz. İçerideki arkadaşın çekingenliğinden ötürü odaya girmeyip mesaj attığımı söylesem de bu açıklamaya kendim bile inanmadım. Çünkü içeride rahat bir insan olsaydı da ben odaya girme cesaretini gösteremeyecektim.
Çekingenliğimden ötürü insan ilişkilerinden kaçınıyorum. Her gün selam vermek zorunda kalmayayım diye yolumun üzerindeki esnaftan alışveriş yapmıyorum. İletişimi fazla ilerletmemek için hiçbir lokantanın müdavimi olmuyorum. İnternet alışverişine düşkünüm çünkü sanal mağazalarda insanlarla muhatap olmak zorunda kalmıyorum. Komşularımla dahi günaydın ve iyi akşamlar’dan öte bir sohbetim yok. Altı aydır banyomdaki bozuk sifonu yaptırmıyorum. Yakın çevrem dört beş kişiden oluşuyor. Sadece güvenli olarak nitelendirdiğim alanlarda girişken olabiliyorum ki hiçbir nesnel bulguya dayanmaksızın bir yeri güvenli başka bir yeri güvensiz olarak adlandırmak, ufak bir obsesyona/takıntıya işaret edebilir. Dini ortamlarda ve işyerinde cevvalim çünkü bu iki yerde güvendeyim. Tekkenin ve işyerinin kapısından çıktığım anda ise tehlikedeyim. Fazla sert olan bu iki kural, yaşamayı benim için zorlaştırıyor.
Birkaç kişi haricinde yüzeysel insan ilişkilerini samimi insan ilişkilerine tercih ediyorum. İnsanlarla arama duvar örüyorum sonra da “Sesim neden başkasına ulaşmıyor?” diye şikayet ediyorum. Sadece benim değil karşı tarafın sesi de duvarın ötesine geçmiyor. İnsanlar samimiyetsizliği hemen seziyor. Birkaç ay önce Bekir ile birlikte evimin olduğu apartmana girdik. Birinci katta bir komşumla karşılaştık. Selamlaşmaktan başka muhabbetimin olmadığı birisiydi. Bekir bu arkadaşa “Selamun aleyküm!” dedi. Arkadaşsa “Aleykümselaaaam!” diye cümlenin son hecesini uzatarak cevap verdi. Samimi olduğumuz insanlara öyle yaparız ya. Benim aylardır kuramadığım ilişkiyi Bekir birkaç saniyede kurmayı başarmıştı. Çünkü Bekir samimiydi bense yüzeyseldim.
Bu haftaki terapide diğer haftalardan farklı olarak kurallar ve takıntıları konuştuk. Fazla sayıda ve sert köşeli kurallar hayatı benim için yaşanmaz hâle getiriyordu. Elimdeki çubukla etrafıma bir daire çiziyor ve o dairenin dışına çıkmıyordum. Kuralları yıkabildiğim kadar yıkmam gerektiğini söylediniz.
Uçuş korkumun dahi altında lüzumsuz takıntılar var. Adana’dan İstanbul’a uçarken olumsuz düşünceleri gerçekçi düşüncelerle yenmeye çalıştım. Hayatın bir uçuş, uçuşun da hayattan bir parça olduğunu düşündüm. Hayatta bazı aksaklıklar olsa bile çoğunlukla düştüğümüz yerden kalkıp toparlanıyorduk.
Sistemin kendiliğinden koltuk ataması yapmasından ötürü İstanbul’dan Adana’ya uçarken cam kenarına oturmak zorunda kaldım. Önceleri biraz ürktüm ancak oraya oturmak benim için nimet oldu. Otobüsle giderken nasıl ki “Ya tekerlek yerinden çıkarsa?” diye düşünmüyorsak uçakla giderken de “Ya uçağın kanadı koparsa?” diye düşünmemeliydik. Kara yolu çakıllı olduğunda arabanın sallanması ne kadar normalse çeşitli hava kütlelerinin ve akımlarının olduğu yerde de uçağın sarsılması o kadar normaldi. Yani uçağın sarsılması, uçağın düşeceği anlamına değil hava yolunun sorunlu olduğu anlamına geliyordu. Evde otururken dahi doğalgaz patlamasından ölebilirdim. Uçaktayken maruz kaldığım tehlike, evdeyken maruz kaldığım tehlikedeyken çok da fazla değildi. Başımı uçağın gövdesine yaslayıp uçağın kanadını izleyerek Adana’ya geldim. “Uçak sallanıyorsa kesin düşecektir!” kuralının yerine “Kanat yerindeyse sorun yoktur!” kuralını koydum. Buradan şu sonucu çıkarıyorum ki ruh sağlığımı korumak adına benim hayata dair bazı anlayışlarımı kısmen veya tamamen değiştirmem gerekiyor.
Dostluk ilişkisi kuracağım kişi olarak Ali’yi seçmiştik ancak onun bu iletişime uygun biri olmadığımı anlattığımda bana hak verdiniz. Haftada birkaç kere görüşmek kaydıyla onun narsistik enerjisinden faydalanabilirim ancak narsistik enerjinin fazlası zarar verdiği ve beni güçsüz düşürdüğü için onunla çok fazla görüşmemeliyim. Seçtiğimiz bir kişi ile samimiyeti ilerletemedim ancak “Bir işin tamamı yapılamıyorsa bile bir kısmı terk edilmez.” kuralı gereğince mevcut arkadaşlarımla daha çok iletişim kuruyorum. Birkaç ay önce söylense mırın kırın edeceğim buluşma tekliflerini kabul ediyorum. Hemcinslerimin erkeksi gücünden faydalanmam gerektiğinin farkındayım.
Kadınlarla duygusal ilişki kurma noktasına benim için daha çok var. Bunun gerekçesi olarak dini sebepleri öne sürsem de buna kendim bile inanmıyorum. Dini, takıntılarıma ve kurallarıma örtü olarak kullandığım aşikar. Diyelim ki dini sebeplerle flört veya sevgililiğe yanaşmadım... Bu durumda evlilik görüşmeleri yapmama engel olan ne? Yirmi otuz kişiyle görüştükten sonra evleneceği adamı/kadını bulanlar var. Sevgililiğe hayır diyorum da evlilik görüşmesine evet diyebiliyor muyum? Düzgün kişilikli bir hanımefendi ile birkaç kez evlilik görüşmesi yapsam, kafama yatmazsa da yolları ayırsam bunun kime ne zararı var? İşte esas mesele helel/haram değil, esas mesele başka ancak yine de ümitliyim. Zihnime bir tohum attınız ve o tohum elbet bir gün yeşerecektir. Hiç olmadı çok sıkışınca, en son anda yapmam gerekeni yapıveriyorum. İnşallah bu ânı kırk yaşındayken yaşamam. En azından artık iyi bir eş ve iyi bir baba olduğumu hayal edebiliyorum. Terapilerden önce bunun düşüncesi bile ürkütücü gelirdi.
“Hiçbir hemcinsime karşı cinsellik hissetmemeliyim. Hep mutlu olmalıyım. Mutsuzluğun üstesinden muhakkak gelmeliyim.” düşüncelerinin yerine “Cinsellik hisssedebilirim. Kalbime bıçaklar saplanıyormuş gibi olabilir. Vaktimin yarısından çoğunu mutsuz olarak da geçirebilirim ancak her mutsuzluktan sonra bir mutluluk yaşadığım gibi bu sefer de mutlu olabileceğim.” düşüncelerini koyduğumdan beri çok rahatım. Ciddi bir aseksüelleşme yaşıyorum. Eskisinin onda biri kadar cinsel istek ya hissediyorum ya hissetmiyorum. Bu beni çok rahatlattı.
Eşcinselliğin bir lütuf olduğunu söylediniz. Size katılıyorum. Nasıl ki depresyon, vücudun bireye verdiği bir uyarı işaretiyse eşcinsellik de benzer bir uyarı işaretidir. Bu tepkinin kökenlerine inip bataklığı kökünden kurutunca bambaşka bir insan ortaya çıkıyor. Eğer bu uyarı işareti olmasaydı sinik ve silik bir insan olacaktım. Eşcinsellik mücadele etmem için beni tetikledi. Etrafımda hayatından memnun olmayan birçok insan var. Bu insanlar, vücutlarının verdiği tepkiler belirli bir düzeyi aşmayıp gündelik hayatları fazla etkilenmediğinden orta halli bir şekilde ömürlerini geçiriyorlar. Eğer o tepkiler onları çıldırmanın eşiğine getirseydi bir çözüm arayışına girerlerdi. Tüm psikolojik rahatsızlıklar, kıymeti bilinirse büyük bir nimet.
Fazla başarı odaklı olduğumu, her zaman koşturduğumu, artık sakinleşmem ve kendime yatırım yapmam gerektiğini söylediniz. Babamı işaret ederek, “Kenan’ı yenmek büyük bir başarı değil midir?” diye sordunuz. Hayatımın bir başarı hikâyesi olduğunu söylediniz. İnsan kendine nasıl yatırım yapar bilmiyorum. Bunu size terapide soracağım. “Karşımda Ömer değil Kenan oturuyor. Babanın aynısı olmuşsun.” dediniz. Tekrardan nasıl Ömer olacağım, bunu öğrenmem gerekiyor. “Duyguları öldürüyorsun.” Bu sizin sözünüz. “Ben hislerimi öldürdüm.” Bu da babamın sözü. Sağlıksız bir tutumla övünmek babama yakışır, bense duygularımı diriltmek istiyorum.