Son İletiler

Sayfa: 1 ... 7 8 [9] 10
81
YAŞAMAK NEYDİ


Yaklaşık bir senedir devam eden terapilerim, beni olumlu bir noktaya taşımayı başardı ve şimdi bu yolculuğun sonuna gelmiş gibiydim. Bu süre zarfında, birçok zorluğa karşı durdum ve istikrarı başarılı bir şekilde sürdürmeye çabalıyordum. Her terapi seansında, başkalarının terapilerine katkı sağlamak veya kendi içsel gelişimime katkıda bulunmak için çaba sarf ettim. Ancak, bugünkü terapi seansı benim için biraz daha farklıydı.


Yaşadığımız şu evrende her şeyin yasalara bağlı olduğu matematiksel olarak kanıtlanmıştır. Bu yasalar evren içerisinde sistemleri oluşturmuştur. Öyle ki sistem, insanı yok etsek bile kendi varlığını başarılı bir şekilde sürdürecektir. Bu yüzdendir ki tabiat ile çatışmamız her zaman için zararımıza olacaktır. O yüzdendir ki tabiat ile uymayan inanışlar insanın felaketini getirmekten öteye gidememektedir. Yasalar sadece evren ile alakalı değildir. Bunlar insan ile de ilgilidir. İnsanın da kendine göre yasaları vardır elbette. Ahlak, irade, adalet… Bu yasalar insanın sistem içerisinde varlığını idame etmesini sağlar. Bu bakış açısı teolojinin gerekliliğini de bize sunmaktadır. Hatta doğru ile yanlışı ayırt etmemizdeki nesnel ayırt edici de bu olacaktır. Bu heralde günümüzde oldukça popüler olan "doğru veya yanlış diye bir şey yoktur" söylemine de bir cevap olacaktır.


Peki insanoğlu kendileri için gerekli yasalara uyuyor mu? Eğer evrenin yasalarına göre hareket ediyorsak neden taciz/tecavüz vakaları bu kadar sık yaşanıp halı altına seriliyor? İşte tam da burada insanın pisliğini görmemiz mümkündür.


Bugün terapiye geldiğimde 40 yaşlarında bir beyefendinin terapisine katıldım. Maalesef şunu rahatlıkla söylemek gerekir ki yaş ve deneyim ilerledikçe bazı şeylerin değişimi zor oluyor. Fakat kendisine yatırım yapamasa bile hali hazırda ebeveyni olduğu oğlu ile sağlıklı ilişki kurma imkanı elbette vardı. Aramızda geçen yaklaşık 1 saatlik konuşmanın akabinden kendi terapime geçiş yaptım. Terapimde duygusal yoğunluğumu masaya yatırdık. Ciddi bir duygusal açlık hissediliyor ve bunun yanlış şeylerle doldurulma riski bulunuyordu. Tam da bu konuşmadan sonra, psikoloğum Hüseyin Kaçın atağa geçerek bana ilgi duyan kadınlar ile olan iletişimimi değerlendirdi. İlgimin olmadığı ama bana karşılıksız sevgi verebilecek hukukçu bir hanımefendi ile konuşmamı istedi. Tabi hız kesmeden mesajımı gönderdim. Ve ne tesadüf ki hızlıca karşılığını aldım. Bakalım ilişki konusunda yeni bir yolculuk olacak mı benim adıma. Duygusal dünyam üzerine yaptığımız bu konuşmanın ardından konu kariyerime geldi. Değişen not ortalamamı da transkriptim ile sunup güzel bir planlama yaptım. Bu olumlu değişikliği elbette terapiler sonucunda oluşan çalışma ve gayret artışıma borçluyum. Elbette terapi bu kadar yüzeysel değildi. Yazmak istediklerim bundan ibaret.


Benden sonra gelen danışan ise tecavüz mağduru depremzede bir kardeşimdi. Önceden bildiğim bu kardeşimin acıklı bir yaşantısı vardı. Daha önceleri yetiştirme yurtlarında ve Hüseyin Kaçın’ın yanında pek çok tecavüz mağduru ile görüşüp konuştum. Bunların pek çoğu ağır vakaydı fakat psikolojileri yine de toparlanmış veya toparlanmaya oldukça elverişliydi. Ancak,psikolojik olarak bu kadar derbeder başka hiç kimseyi görmedim. Psikoloğum beni durum değerlendirmesi ve fikir alışverişi için içeri davet ettiğinde karşımda özgüveni eksik gözüme bakamayan ve benden çekinen o kardeşimi gördüm. Daha sonradan öğrendiğim üzere başkaları ile görüşmeyi red ederken benimle zor da olsa görüşmeyi kabul etmişti. Konuşmaya bodoslama giren kardeşim, reel gerçeklerden ayrı olarak soyutlaştırma yapıyordu. Hani yazının başında sistem dedim ya, evet işte o sistemde kendi yerini bulmaya çalışıyordu. Yasaları ihlal edenler yüzünden sistemdeki yerini sorguluyordu. Ne yapması gerektiğinin farkında ama bir yandan da farkında değildi. Bu keskin duygu değişimleri ve söylenen sözler içerisindeki çelişkiler psikolojik sorunların belirtileriydi. Kişilik bozukluğu ve obsesyon… 3 Yaşına takılıp kalmak; peki ona ne demeli? Elbette bu durumdan çıkmanın yolları bellidir. Emek harcamak, irade kullanmak, mekan ve çevre değişikliği vs. Çözüm kolay olsa da yol bilinse de uygulaması kolay mı? Konuşmalarımızda sunduğumuz argüman ve fikirlere klasik gibi cevaplar vererek tatmin edici cevaplar bulamayan kardeşimin konuşmalarında konuyu dağıtma, soyutlaştırma, çeliskilendirme belirtileri gördüm. Daha sonra neden böyle yaptığını psikolog Hüseyin Kaçın ile vedalaşırken sımsıkı sarıldığında fark ettim. O da sevgi eksikliğiydi. İşin içerisinde aile ile ilgili farklı bir kopukluk vardı. İlgi, sevgi ve merhamet insanın içine kodlanmış gömülü bir yazılımdır çünkü. Terapide özellikle kardeşimin mekan değişikliğine ihtiyacı olduğunu gözlemledim. Bu haftasonu Sakarya'da motor etkinliklerimiz olacağından misafirim olarak evimize ağırlayabilecegimizi düşündüm. Özellikle aynı yaş grubundaki diğer kardeşlerimin benzer girişimlere olumlu yaklaşmaları ve bu tür etkinliklere duydukları tutku, bu teklifi düşünmemde etkili oldu. Ancak, kardeşimin içinde bulunduğu durum hakkında yeterli bilgiye sahip olmamam, bu kararın mantıksızlığını ortaya koydu. Yine de, en azından ailesini terapilere yönlendirmem, onun için önemli bir katkı sağlayacaktır.


Evet, hayat her ne kadar yasalara tabii olunmadan yanlış sistemler ile devam ediyor olsa da yaşam mücadelemiz her zaman hayat yasalarını korumak üzerine olacak. İşte o zaman hayat anlamlı hale gelecektir. Mazlumun ahı yerde bırakılmayacak, zalimlerle mücadele edilecektir. Kan döken, gasp eden, tecavüzcüler, adaletsizler ile yasaları hiçe sayanlar arasındaki savaşımız hayat boyu sürecektir. Şu da unutulmamalıdır ki hayat umutsuzlukları sürekli bize yansıtsa da bir sabah gelecek kardan aydınlık. O yüzden karanlık ile mücadele etme sürecimiz uzun da olsa aydınlıklar her zaman bize gebedir.


Bugün yaşadığım olaylarda çok duygusallaştım. Boğazım pek çok kez düğümlendi ve konuşamadım. Üzerimde istemsizce refleksif hareketler oldu. Öyle zannediyorum ki artık terapaiye gelenler ile sohbet etmeyi bırakmam gerekiyor. Fayda alıp fayda üretmiyorsak orada değer oluşmaz. Ayrıca insan unutma potansiyeli olan bir canlı aslında. Şu an bile yazıya başladığımdaki duygu bütünlüğümü koruyamadım. Sağımdaki Suriyeli tıpçı ve solumdaki sosyal fenomen tıp profesörü ile yaptığım sohbet, bir araba dolusu Malatyalı depremzedesi arasında geçen diyalogları gözlemlemem, farklı bir ruh hali içine girmeme sebep oldu. İnsanız, değişiyoruz...

82
Düzenli terapi yazılarına kendi rızam ile ara verdim. Terapi sayısı oldukça ilerledi ve 1 seneyi devirdim. Sadece cinsellik anlamında değil hayat kalitesi anlamında da pek çok kazanımım oldu. Terapilerde yolun sonuna yaklaştım. Yukarıdaki yazılarımda oldukça devrik ifadelerin olması, yazıları yazarken yoğun düşünce sekansları altında saatlerimi ayırmamdan kaynaklanmaktadır. Ara sıra fikir alışverişi ve fayda sağlamak amacı ile yeni yazılar yayınlamaktayım.
83
"Terapiye gelmeden önce de eşcinsel uygulamaları üzerinden pek çok olay yaşamıştım. Özellikle yaşı çokça ileri olanlarla baş etmek neredeyse mümkün değil. Koca koca adamlar, ufak yaştaki çocuklarla erotik bir bağlantı kurmaları ciddi manada saplantılı ve mide bulandırıcı bir durum. İnsanları pek çok defa tehdit ettim hatta ben de tehdit edildim pek çok kez fakat maalesef ki bir sonuca varmıyor. Bu durumun oldukça yaygınlaşması ve kabul edilebilir bir hal alması artık insanın ön frontal lobu'nun devreden çıktığını, sadece limbik sistemi ile hareket edebilir hale geldiğini gözler önüne sermektedir. Peki hayvanlardan ne farkımız kaldı? Hatta bu durum eşcinseller arasında Sugar daddy, win win, benefit gibi gayet kabul edilir hale geldiğini sayısız kez gözlemledim. Özellikle günümüz şartlarında geçim koşullarının zorlaşmasıyla beraber bu hadiselerin daha fazla artar hale gelmesi oldukça acı bir tabloyu gözler önüne seriyor."[https://escinselterapi.net/forum/index.php?topic=2203.msg13963#msg13963]
84
SEKİZİNCİ TERAPİ (DEVAMI)

Bu yazının en son kısmını o gerizekalıya ve o gerizekalıya müsaade eden size ayıracağım. Yazı boyunca onun ismini anmayacağım, ondan “gerizekalı” rumuzuyla bahsedeceğim.
   
Bekleme odasında Yavuzla oturmuş konuşuyorduk. Kapıdan içeriye kırk küsur yaşında olan bir adam girdi. Odaya girer girmez odanın en görünmez yerine, duvarın arkasındaki tekli koltuğa oturdu. Yavuz beni şaşırtan bir girişkenlikle daha oturmadan o adamla tanıştı. Meğersem onun geleceğini zaten biliyormuş ve kendini bu duruma hazırlamış.
   
Herif iletişim kurmamaya ant içmiş gibiydi. Tuhaf tuhaf sorular soruyordu, sorulan sorulara soruyla cevap veriyordu. “Oyun oynamayı seviyorsunuz galiba?” diye sordum. Şu an içeriğini hatırlayamadığım saçma sapan bir cevap verdi. Büyük ihtimal cevap da vermemiş, bumerang gibi sorumu bana döndermiştir. Tüm eşcinsel patolojilerini bünyesinde toplamış gibiydi. Dalga geçercesine sorular sorarak muhatabını kendince küçümsüyordu ancak gerçek kişiliğini ortaya çıkarmaktan deli gibi korktuğu açıktı. Muhatabının yarasını bulup o yarayı acıtmaktan keyif alıyor gibiydi ancak muhatabı aynısını onun için yapamıyordu çünkü gerçek kişiliğini -varsa şayet- ortaya koymuyordu. İnsanları rahatsız ederek dikkat çekmeye çalışıyordu. Gerçi başka bir şansı da yoktu, böyle bir insanı hiç kimse sevmezdi. Bağ kurma en temel ihtiyaçlarımızdan olduğundan sevgiyle kuramadığı bağı öfkeyle kuruyordu. Sanki içi tüm insanlığa karşı öfke doluydu ve ne kadar insana zarar verirse o kadar kazançlı çıkacağını düşünüyordu. Öfkesini zamanında asıl yöneltmesi gereken kişilere yöneltebilseydi bu yaşında bu kadar zavallı bir duruma belki düşmezdi. Odanın en görünmez ve korunaklı yerine oturarak, gerçek kişiliğini oyunculuğunun arkasına saklayarak katıksız ve hakiki bir korkak olduğunu ortaya koyuyordu.
   
Aradan on dakika geçmişti ve ben, Yavuz ve gerizekalının konuşması iyice anlamsız bir yere doğru gitmeye başlamıştı. Bir yandan da herifle tanışmak hususunda bu kadar aceleci davrandığı için içimden Yavuz’a kızıyordum. Konuşma anlamsızlığın en uç noktasına ulaşmıştı ki Yavuz yemeğe gitmeyi teklif etti. Zaten bir yemek planı yapmıştık ama planı daha geç gerçekleştireceğimizi düşünüyordum. Planı gerçekleştirme vaktimizi umursamadım bile, o an önceliğim odadan kurtulmaktı. Yavuzla ofisten dışarı çıkarak gerizekalıyı bekleme odasında tek başına bıraktık.
   
Geri döndüğümüzde gerizekalının sizinle kavga edip ofisi terk ettiğini öğrendik ve derin bir oh çektik. Ancak sonra ne olduysa birden ortaya çıktı ve o koltuğa gün boyunca kalkmamak üzere tekrar oturdu. Saatlerce bıkmadan usanmadan cinsel ilişkiye giriyormuş gibi sesler çıkarttı. Kemerini de çözmüştü Biz sohbet ederken ayağıyla yeri gıcırdatıp konuşmamızı engellemeye çalıştı, konuşmaların arasına girip herkesin keyfini kaçırdı. Ben terapiden çıktıktan sonra onunla hiç muhatap olmadım, odada yokmuş gibi davrandım. Bu duruma epeyce bozuldu, bir süre ne yapacağını bilemedi. Sonra tekrardan bana sataşmaya başladı. Güya siz bana onunla muhatap olmamam gerektiğini söylemişsiniz de ben bu yüzden onunla konuşmuyormuşum. Konuşmaya değer bir insan olmadığı ve kişilik bozukluğu hastalarının tedaviye cevap verme ihtimali düşük olduğu için onunla konuşmadığım ihtimali aklına bile gelmiyordu maalesef. Bu cümleyi beni kızdırmak için söylediğini düşünmüştüm çünkü eğer on dört yıldır sizi tanıyorsa sizin böyle bir söz söylemeyeceğinizi bilmesi lazımdı. Ancak ben gittikten sonra da arkamdan aynı sözü söylemiş. On dört yıl boyunca sizin en temel yaklaşımlarınızı dahi anlayamamış olması ondan “gerizekalı” rumuzuyla bahsetmemi haklı kılıyor.
   
Bana sataşmaya başladıktan sonra yaptığım ölümcül hata şu oldu ki ona sözel ve fiziksel şiddet uygulamadım. Bir erkek bir erkekten hoşlanmazsa ya o yokmuş gibi davranır ya da gider ona şiddet uygular. Kırk küsur yaşında olmasına rağmen erkekler dünyasının en temel kurallarından bihaber olan bu gerizekalıya fiziksel şiddet yoluyla haddini bildirmediğim için çok pişmanım. Çünkü iş o raddeye gelmişti ve ben yapmam gerekeni yapmayarak hata etmiş oldum. Ancak yapmış olduğum hata sizin yapmış olduğunuz hatanın onda biri oranında dahi olmadığı için vicdan azabı çekmiyorum. O herifi bekleme odasının eşiğine dahi yaklaştırmamanız gerekiyordu çünkü sizin danışanlarınızın bir kısmı taciz/tecavüz mağdurlarından, bir kısmı tacize/tecavüze uğradığı halde bunun farkında olmayanlardan, bir kısmı da ciddi anlamda baba travması yaşamış olanlardan oluşuyor. O gerizekalı yüzünden birisi o odada kriz geçirebilir veyahut dayanamayıp o herifi yaralamaya kalkabilirdi. O adam danışanlarınızın travmalarını çok iyi bilmesine rağmen kasten o travmaları tetikleyecek davranışlarda bulundu. Saf/katıksız kötülüğün ne olduğunu öğrenmek isteyen ona bakabilir. Peki bu kötü bir insanı sevmeye devam eden size ne demeli? O adamın davranışlarına müsaade ederek “Faydalı olmak ve zarar vermemek” kuralına aykırı davrandınız, meslek etiğini ihlal ettiniz, bir psikologdan çok bir tüccar gibi davrandınız. Cesaretin umursamazlığa dönüştüğü noktada duruyorsunuz. Danışanlarınızın zarar görmesini önemsemediniz. Yaşadığım yoğun öfkeden dolayı ofisinizden çıktıktan sonra gittiğim camide dikkatimi toparlayamadım, aynı namazı üç defa kıldım. Ofisinize dönüp camı pencereyi indirmemek, o herifi yaralamamak için kendimi zor tuttum. Telefonda söylediğiniz, “Haber vermeden gelmiş, bu seferlik idare edelim.” savunması komik dahi değildi ve inandırıcılıktan hayli uzaktı. Sabah erken veya akşam geç saatte terapiye alsaydınız o zaman? Veyahut o odada durmak zorunda mıydı? Başka bir yerde beklemesini isteyemez miydiniz? Çok seviyorsanız evinizde besleseydiniz? Biz beslemek istemiyor ve itlaf edilmesi gerektiğini savunuyoruz. Siz onu tanıyor olsaydınız ancak o sizi ve ailenizi tanımıyor olsaydı o gerizekalıyla evladınızı bir dakika bile aynı mekanda tutar mıydınız? Peki danışanlarınızın suçu ne? Ben bin kilometre öteden oraya şifa bulmak için geliyorsam sizin de bana karşı bazı sorumluluklarınız bulunmuyor mu? Elbette bulunuyor ancak bu sorumlulukları yerine getirmediniz. Size karşı gösterdiğim dikkat ve özenin onda birini dahi o gün bana ve diğer danışanlarınıza karşı göstermediniz. O gün için harcadığım binlerce lira ile yaklaşık on beş saat boşa gitti. Keşke o gün hiç gelmeseydim. Zararım kârımı geçti. O günün üzerimdeki en büyük etkisi de şu oldu ki sizin ve ofisinizin bendeki büyüsü bozuldu. Çok büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Çapa’daki o ofis benim güvenli alanlarımdan bir tanesiydi ancak sorumsuzca davranışlarınız bu eşleştirmemi yerle bir etti. Size duyduğum sevgi, saygı ve güven azaldı. Bir hafta boyunca içimden hiçbir dediğinizi yapmak gelmedi. Attığınız yazıyı yarım yamalak okudum, gönderdiğiniz videonun on dakikasını ya izledim ya izlemedim. Danışanlarınızın zarar görmesine nasıl razı gelebildiniz? Biliyorsunuz ben sizi hiçbir zaman tanrılaştırmadım, sizi hiçbir zaman elindeki sihirli değnekle tüm sorunları halleden bir sihirbaz olarak görmedim. Bu yüzden yaptığınız hatalar beni sizden soğutmamıştı hatta hata olarak gördüğüm davranışlarınızı beraber değerlendirmemiz beni size daha da yaklaştırmıştı. Ancak bu son olayda hata yoktu, kasıt veya ağır ihmal vardı. Vicdansızca, gaddarca ve zalimce davranmak vardı. Bir anlığına tüm inceliklerden yoksun olduğunuzu ve tüm bu anlattıklarımı düşünemediğinizi varsayalım. On dört yıldır iyileşememiş ileri derecede patolojik bir vakanın terapi sürecine yeni başlamış danışanlarınız üzerinde meydana getireceği olumsuz etkiyi de mi hesap edemediniz?   

Eşcinsellerde bahaneler bitmediği gibi sizde de bahaneler bitmez. Bu konuya ilişkin savunmalarınızı az çok tahmin edebiliyorum. O gerizekalıyı o odaya soktunuz çünkü danışanlarınıza nevrotik bir “baba” karşısında pasif kalmamaları gerektiğini öğretmeye çalıştınız değil mi? Merak etmeyin danışanlarınızın geçmişinde ve şimdisinde yeteri kadar nevrotik insan mevcut bulunuyor, hiçbirinin bir tane daha nevrotik insana tahammül edecek mecali yok, hele ki şifa bulmak için gittiği yerde... Bildiğiniz üzere danışanı korktuğu nesne ve durumlarla karşı karşıya getirmeye psikolojide “maruz bırakma” adı verilir. Bu yöntem bir  psikolog gözetiminde ve belirli şartlar dahilinde uygulanabilir. Bu tekniği gerizekalılar uygulayamaz çünkü gerizekalılara psikoloji lisansı verilmez. İnsanlara fiziksel olarak zarar veren bir şizofreni hastasına ofisinize alır mısınız? Peki psikolojik olarak zarar veren birisini neden alıyorsunuz? “Ben gelene git demem!” kuralınızdan bahsetmeyi düşünüyor olabilirsiniz. Obsesif eğilimli danışanlarınıza, “Kuralları yık!” diyorsunuz ya belki sizin de bazı kuralları yıkmanızın zamanı gelmiştir? Gelmeyi hak etmeyene git diyememek belki pasifliktir veya fedakarlık şemasının sonucudur veyahut psikolog narsizmine dahildir? “Birbirini sevmeyen her danışanı ayrı almaya kalksaydım on tane ofis tutmam gerekirdi.” diyeceksiniz belki. “Sevmediğim danışanlarla aynı odada bulunmam.” diye bir kuralım yok, herhangi bir danışanın da böyle bir kuralı olduğunu zannetmiyorum. Nitekim tanışmaktan memnun olmadığım bir danışanınız oldu ancak “Onunla aynı mekanda bulunmam!” demeyi hiçbir zaman kendim için bir hak olarak görmedim. Burada sevip sevmemekten ziyade zarar verip vermemeye odaklanıyorum. Danışanlarınıza zarar veremezsiniz veyahut danışanlarınıza kasten zarar veren bir gerizekalıyı o odaya alamazsınız -eğer gerçekten bir psikologsanız. Bazı makam sahiplerinin yaptıkları adaletsizliklerden bahsediyorsunuz ve onları yerden yere vuruyorsunuz. Kendisi iyileşemediği için başkalarının iyileşme sürecini olumsuz yönde etkilemeye çalışan bir mahluku o odaya sokmanız haksızlık ve adaletsizliğin ta kendisi değil midir?
   
O gerizekalıyla bekleme odasında tekrar karşılaşıp olay çıkarmayı, bağırıp çağırmayı, onun ağzını burnunu dağıtmayı o kadar çok istiyorum ki... Ancak bu dediklerimi yapsam dahi ofisinizden öfke küpü olarak çıkacağım için zararda olacağım. Param, emeğim ve zamanım boşa gitmiş olacak. İnşallah, “Yazılarını satır satır okuyorum.” sözünüz doğrudur da şurada yazdıklarımın zekatı kadarını dikkate alırsınız ve o gerizekalıyı bundan sonra benimle veya başka bir danışanınızla karşı karşıya getirmezsiniz.
   
Tabii tüm bu eleştirilerimin üzerinizde zerre miktar etkili olacağını düşünmüyorum. Zaten size göre Freud’dan bu yana ortaya çıkmış tüm terapistler aptaldır ve sadece siz akıllısınız. Terapi müessesesinin tüm anahtarları Cenab-ı Hak tarafından sizin avuçlarınıza bırakılmıştır. Bu yüzden de yüzyılı aşan bir birikimin hiçbir kuralını önemsemenize gerek yoktur. İnşallah bir gün siz de hata yaptığını kabul etmenin, yeri geldiğinde susmanın, bazen orta yolu bulmanın ve her atılan taşa baş uzatmamanın pasiflik ve kadınsılık değil insanlık olduğunu idrak edebilirsiniz.   
   
Sonuç olarak o herife hakkımı helal etmiyor, o herifin Cenab-ı Hak’tan bir an önce belasını bulmasını diliyor ve sizin o gün o odada bulunan danışanlarınıza bir özür borçlu olduğunuzu düşünüyorum.

*
   
Hep sizi suçladım ama acaba o gerizekalının o odada olmasından neden en çok ben etkilendim? Öfkemin o heriften çok size yönelik olduğunu fark etmişsinizdir. Çünkü babamın kendine has özelliklerini herhangi birinde yüksek seviyede gördüğümde tetikleniyorum. Babamın özelliklerinden bir tanesi de hem merhametli hem acımasız olmasıdır. İkinci üniversiteyi okumama karşı olmasına rağmen yüz kilometrelik yolu minibüsle gitmeyeyim diye bana araba almıştı. Ne kadar merhametli bir insan değil mi? Ama ben KPSS’ye çalışırken her akşam alttan alta laf sokarak beni hançerleyen, “Kartların parasını ben ödüyorum!” diyerek verdiği üç kuruşu yüzüme vuran, sınav sonucu açıklandığı gün bana bağıran, evden ayrılacağım akşam bağırarak üzerime yürüyen, beni kendisine bağımlı kılabilmek için yeteneklerimi tırpanlayan da kendisiydi. Zaten bir iyi bir kötü davranarak muhatabını deliye çevirmeye bayılır. Çelişkili davranışlar sergilemek sizin de en temel özelliklerinizden mi? Hocamın vefat yıldönümünde bana hocamın videosunu gönderen Hüseyin Kaçın mı gerçek yoksa danışanlarına zarar vereceğini bile bile o gerizekalıyı bekleme odasına sokan Hüseyin Kaçın mı? İyiliğiniz mi kötülüğünüzü çevreliyor yoksa kötülüğünüz mü iyiliğinizi çevreliyor? Sizi ikiye ayırıp yarınızı baş tacı edip yarınızı ayağımızın altına alamayacağımıza göre hangi Hüseyin Kaçın’a inanalım?
85
SEKİZİNCİ TERAPİ

30/01/2024
   
Geçirdiğim iki haftalık zorlu süreç ve onu izleyen iki günlük rahatlama dönemiyle birlikte şunu net olarak anladım ki; bir erkekten kesinlikle duygusal eksiklikten ötürü etkileniyorum. Duygusal yönden mutmain olduğum zaman eşcinsel hisler de söz konusu olmuyor. Bu yüzden bir erkekten etkilenme hâlini artık fazla önemsemiyorum çünkü etkilenmenin sebebini biliyorum ve sebep (duygusal ihtiyaç) ortadan kalkınca sonucun (eşcinsellik) da kendiliğinden ortadan kalkacağının farkındayım.

“Duygusal açıdan tatmin olmazsak fantezi dünyasına kayıyoruz.”

“Duygusal dünyanda kriz çıkınca erkeğe yöneliyorsun.”
   
Size dinleyici rolünü bırakıp konuşmacı rolünü kazanmaya başladığımı söyledim. Böylece hem kendimi ifade etmiş hem de karşı tarafı bir duvarla konuşuyormuş hissinden kurtarmış oluyordum. Geçen yazımdaki, “Okumak kadınsıdır, yazmak erkeksidir.” tespitime bir ekleme yaptınız. Dinlemenin kadınsı, konuşmanın erkeksi olduğunu söylediniz. Yavuz tespitime bir şerh düştü. Fiillerin değil tavırların erkeksi veyahut kadınsı olduğunu söyledi. Yani erkeksi bir tavırla yemek yapma ile kadınsı bir tavırla yemek yapmanın farklı olduğu gibi erkeksi bir dinleme ile kadınsı bir dinlemenin farklı olduğunu ifade etti.

“Dinlemek yardım veren rolünde olmak ve pasif kalmakken konuşmak kendini, varlığını ispat etmektir.”

“Dinlemek kadınsı bir rol. Ben eksiğim, güçsüzüm, çaresizim, bilgiye açım demek. Konuşunca kral benim diyorsun. Kurala aykırı olmasına rağmen biz neden terapide çok konuşuyoruz? Erkeksiliği örnekliyoruz.”

“Sadece dinlersen erkek erkeğe iletişimin bir faydasını göremezsin.”

“Sosyal ortamlarda asla geriye çekilmeyeceksin. Amacın sahneye çıkmak olacak. Konuşan erkeklere dikkat et çok da önemli konular konuşmuyorlar. Konuşarak varlıklarını ispat ediyorlar.”

Yavuz bekleme odasındayken, “Narsistler herkesin hikayesini dinler ama kendi hikayelerini anlatmaz.” diyerek bana güzelce bir laf soktu. Ne yalan söyleyeyim gizli narsistlikten aleni narsistliğe geçmiş olmak beni fazla rahatsız etmiyor çünkü tebellür etmiş, su yüzüne çıkmış bir sorunu çözmek daha kolaymış gibime geliyor. Pamuklara sarmalanmış, duygusallığın ve kırılganlığın ardına gizlenmiş narsizmi çözmek daha zor değil midir? Pasif = gizli narsist + aleni borderline iken aktif = aleni narsist + gizli borderline diyebilir miyiz acaba?

“Nofap yapıyorsan yap senin için bir sakıncası yok. Otuz yaşından sonra mastürbasyon yapmak gereksiz bir iş.”

Ofisinize iki haftada bir geldiğimi söyleyip bundan sonra ne kadarda bir gelmem gerektiğini sordum. İstediğim zaman gelebileceğimi, kimsenin ne zaman gelip gittiğine karışmadığınızı söylediniz.

“Yavaş yavaş kadınları etkilemeye geç artık. Sevgili yap demiyoruz, etki yarat. Bir kadınla bir saat konuşma ortamı yarat.”

“Yazılarını satır satır okuyorum. En son yazdığın yazın itibarıyla hiçbir kusurun yok. Bence harekete geçmeye hazırsın. Bir yıl bir kadını tanıyıp ardından onunla evlenebilirsin. Beğendiğin kadına yürü, hesap kitap yapma. Sen enerjiyi vermezsen kadınlar adım atmaz. Enerji senden geçecek.”

“Daha önceki yazılarında katıldığım ve katılmadığım noktalar vardı. Son yazının, yedinci terapi yazısının tamamının altına imzamı atıyorum. Hiçbir şeyi eleştirmiyorum.”

“İyileştirdiğimiz adamlara terapiler bitmeden dört beş seans önce ne diyoruz? ‘Mükemmel adam var mı? Yok! Ben mükemmel adamı karşımda görüyorum!’ Mükemmeli, kusursuzu görüyorum. Ben şu an seni iyileşmiş görüyorum. Gerçek anlamda iyileşmen için bir kadını etkilemen lazım, hayatına zorlamadan bir kadının girmesi lazım, olmayacağına inanmaman lazım, olacağına inanman lazım, inandığında bence iyileşmiş bir adamsın.” Ses kaydını dinlerken fark ettim ki siz bana iltifat ederken epeyce donuk kalmışım, pek tepki vermemişim. Sizin yerinizde olsaydım: “İltifat ettim, teşekkür edebilirsin?” diyerek iğnelerdim, siz yine iyi sabretmişsiniz.

“Sen istediğinde başaramayacağın şey yok. Sadece neyi başarman gerektiğini seçmen gerekiyor.” Övgü ve uyarının beraberce yer aldığı bu cümlenin tamamen doğru olduğunu söyleyebilirim. Bir hedefe odaklanınca hayatım sadece o hedeften ibaret oluyor, tüm dünyayı unutuyorum. Bir hedefimin olmadığı zamanlarda ise savruluyorum, boşuna yaşıyormuşum gibi geliyor. Hâlen net bir hedef seçmiş değilim. Hukukta gelebileceğim son noktaya gelmiş durumdayım, daha fazlasını istemiyorum. Psikolojide ise profesör olmayı dahi istiyorum ancak bu konuda ciddi bir çaba göstermiyorum. Derslere girmek, sınavları geçmek ve birkaç psikoloji kitabı okumakla yetiniyorum. Kadın sadece çocuk doğurmuyor; hayal, hedef, ufuk da doğuruyor. Kadınsız bir hayat kısır bir hayat demek.

“Bize öfkelenebilirsin, kavga da edebiliriz ama pes etmezsen, vazgeçmezsen iyileşmemek diye bir şey mümkün değil.”

“Kendinde kusur arama, sen bana güven, kusur yok.” cümlesiyle terapiyi bitirdiniz. Bir terapinin sonunda: “Türkiye’de kaç şehir var? İki şehir var: Ankara ve Adana. En çok bu iki şehirde başarılıyız.” demiş, başka bir terapi sonunda ise, “Unutma, yüzde seksen iyileştin!” demiştiniz. Terapilerde en vurucu cümleyi en sona saklamanız dikkatimizden kaçmadı.

Bu terapide sizin katılmadığım fikirlerinize karşı çıkmak bana iyi geldi. Ben size karşı çıktım, siz bana karşı çıktınız ve bir şekilde orta noktada buluşmaya çalıştık. Babaya geri adım attırmak hayatın bir parçasıysa terapiste geri adım attırmak da eşcinsel terapinin bir parçası olabilir.

Terapiden iki gün sonra bir kızla tanıştım ve çay içtik demek isterdim ama öyle olmadı. Çalıştığım kurumdaki oda arkadaşım bana bir kız bulduğunu söylediğinde ödüm koptu. Konuyu hemen değiştirdim. Evlilik hakkında zorlanmadan konuşabiliyorum, mizah yapabiliyorum ama iş ciddiye binince tökezliyorum. Kadından korkuyorum. Otuz yaşını doldurdum ama halen bir kadınla ömür boyu birlikte yaşama ve çocuk sahibi olma hayalleri kurmuyorum –bu durumun normaldışı olduğunun farkındayım.  Eşcinselken de bir erkekle birlikte ölene dek birlikte yaşamayı hayal etmezdim. (“Ben eşcinselken” ifadesi ile başlayan bir cümle kurmak, “eşcinsel” kelimesini geçmiş zaman sigası ile kullanmak ne kadar güzel bir hismiş!) En fazla şu hayal gelirdi aklıma: beş on tane hem cinsellik hem arkadaşlık yaşadığım kişi var ve onlarla yıllardır birlikteyim. Bu kadar, daha ötesi yok. “Allah’ım! Bana saliha bir eş ve hayırlı evlatlar nasip eyle!” duasını ederken zorlanıyorum, kelimeler ağzımdan cımbızla çıkıyor sanki. Kadından, çocuktan ve aile olmaktan çok uzağım. Aslında bendeki kadın korkusu değil; bağ kurma korkusu, insan korkusu. Erkekle bağ kurmaktan çekinmiyorum çünkü o bağın bir yerde duracağını, en derinlerime inmeyeceğini biliyorum. Oysa kadın söz konusu olduğunda meselenin başka bir boyuta evrileceğinin, surlarımda bir gedik açılacağının, -ki bence açılması gerekiyor- narsistik bünyemin bu durumdan rahatsız olacağının farkındayım. Bu yüzden bir süre daha kadından uzak kalacağımı kabullendim, bir süre daha bu limanda kalacağım. Çünkü kadın konusunda dediklerinizi yapmıyorum, birisini etkilemeye çalışmıyorum, bana adım atan olursa geri adım atıyorum, birisini benimle buluşturmak istediklerinde bu isteği olur olmadık bahanelerle reddediyorum. Dediklerinizi yapmadığım sürece nasıl ilerleyebilirim ki? Bu yüzden bundan sonra terapiye daha seyrek gelmeyi düşünüyorum. Çünkü elinizde sihirli değnek yok, ben istemedikten sonra beni nasıl iyileştirebilirsiniz? Bir süre erkeklerle iletişime geçmezsem gözüm farklı bakmaya, zihnim farklı düşünmeye başlıyor. Birkaç günlük bunalımdan sonra sevdiğim bir hemcinsimle ettiğim güzel bir sohbet tüm arzumu sıfırlıyor, bebek gibi oluyorum. Sohbet esnasında zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum, anın içinde kayboluyorum, zerrelerime ayrılıp tüm dünyaya dağılıyor ve kendimi tüm dünyayla bütünleşik hissediyorum. Aynı döngü tekrar ediyor. İnsanlara bu denli ihtiyacımın olması sinirlerimi bozsa da bu ihtiyacımı kabullenmiş durumdayım. İnat edersem bedelini ruh sağlığımla ödüyorum.

Dikey yükselmem durmuş olsa da yatay genişlemem devam ediyor. Kendimi farklı yaş gruplarındaki hemcinslerimle farklı sohbetlerin içinde buluyorum. Veyahut kendim konu açıyorum, beğenmediğim konuyu değiştiriyorum. Bugün kurumdan bir arkadaşla bir saat boyunca sohbet ettik. Tespih çeşitlerinden, akademik kariyerden, birkaç yıl sonra kurum avukatlığının bizi tatmin etmemeye başlayacağından söz ettik. Eskiden onunla konuşmaktan fazla haz etmezdim ancak her insanın farklı katmanları var ve o katmanlara ulaşmak için çaba harcamak gerekiyor.

Hastalıklı, narsist erkekler artık dikkatimi çekmiyor. Ben de onların ilgi alanına girmiyorum. Onlarla konuşurken artık onlardan fazla konuştuğumu, öyle bir çabam olmamasına rağmen onlara baskın geldiğimi ve onların bu durumdan pek de hoşnut olmadıklarını hatta şaşırdıklarını gözlemledim. Annem, babam ve kız kardeşim gezmek için Adana’ya gelmişlerdi. Yemek için bir lokantaya oturduk. Yemek süresince babamın konuştuğunun beş katı kadar konuşmuşumdur. Onun karşımda bu kadar çekinik kalması beni ürküttü.

*

Yavuz, eşcinsel terapinin daha çok yeni olduğunu, kavramlarının daha yeni oturduğunu, ekolleşmek hususunda sizin üzerinize fazla gelmemek gerektiğini söyledi.

*

On sekiz yaşındayken üniversite sınavını kazanamamış ve ertesi sene sınava tekrardan çalışmaya başlamıştım. İlk sınava nisanda girmiş ve iyi bir sonuç elde etmiştim. Hazirandaki sınava iki ay kala ise tüm gücüm tükenmiş ve ikinci sınavım çok kötü geçmişti. Devlet okulunda tıp okuma şansını ufak bir farkla kaybetmiştim. Özel okulda tıp okumaktan ise babamın birdenbire ortaya çıkan hukuk sevgisi yüzünden vazgeçmiştim. Doğruyu söylemek gerekirse tıpı kendi irademle istemiyordum. Tüm arkadaşlarım oraya gittiği için istiyordum, en üst nokta orası olduğu için istiyordum. Yoksa ne şifa dağıtmakta gözüm vardı ne de yüksek maaşta. Hem zaten doğuştan sosyal bilimci olduğumun da farkındaydım. Yine de tıp içimde hep bir ukde olarak kaldı. Önce hukukun tıp kadar yüksek bir bölüm olduğuna kendimi inandırmaya çalıştım ama görünen köy kılavuz istemezdi, puanlar ve sıralamalar ortadaydı. Sonra tıp öğrencilerinden ve hekimlerden nefret etmeye başladım ancak mantık temelli olmayan bir öfke bana uygun olmadığı için öfke halinden çabuk kurtuldum. Tıp konusunda epeyce bir savunma mekanizması kullandım ancak yine de o ukdeyi içimden atamadım. Birkaç yıl önce bir gün yine tıp ukdem ortaya çıkmışken o günkü hâlimle on sekiz yaşımdaki hâlimi ziyarete gittiğimi hayal ettim. On sekiz yaşındaki Ömer ile yirmi sekiz yaşındaki Ömer karşı karşıya oturuyordu. On yıl önceki Ömer’e karşı hiçbir kızgınlığım yoktu. “Sen elinden geleni yaptın, üzülme!” dedim ona. Sarıldım, bağrıma bastım, gözyaşlarını sildim. Bu hayalden sonra tıp ukdem tahammül edilebilir bir seviyeye geriledi. Hâlen bir hekim gördüğümde içim hafifçe sızlar ancak bu durumu fazla önemsemiyorum, kabuk tutmuş yaranın kaşınması gibi düşünüyorum. Başarılı oldukça hemcinslerime olan ilgimin azaldığını fark ettim. Başarı takıntımın bir sebebi de budur belki.

*
   
Tüm engellerimi kaldırarak bir insanı sevmek, onun sevgisinde kaybolmak, kendi benliğimi onun benliğinde eritmek istiyorum. Bazen böyle bir sevgiye adım atıyorum, koşuyorum, koşuyorum... Sonra birden kafamı görünmez bir duvara çarpıp yere düşüyorum.
86
Aşık olduğum adam,Mahmut........
Mahmut balık burcu ama asla balık burcu gibi davranmayan bir insandı. Duygusal değildi. Ama birinin de ona laf etmesine izin vermezdi. Belki de bu açıdan duygusal olabilir ama ağlayan veya herşeye üzülen bir tip değildi. Ama alınan bir insan ve hala öyle. İstediğine laf eder ama kendine şakasına bile laf edilse ona bozulur böylelikle de ya ağzını bozar ya da ona laf atana laf atar. Hayırsızın biri yani fikrimce......
Bizim sınifta bir müzakere grubumuz vardı ve herkes birbiri ile eşleşirdi. Ben de Mahmut ile eşleşmiştim hatta o beni istemişti çünkü ben hem ders çalışan hem de anlayan bir çocuktum. Sonrasında biz Mahmut ile yakın arkadaş olunca ki o da benden üç yaş büyüktü...... Ben biraz buna bağlandim ve tam da bunu derken ona aşık oldum. Onu hep benimle olurken hayal ettim. Birlikte mutlu oluyomuşuz, sevişiyomusuz, hep birlikte olup geziyormusuz falan filan ...... Hatta onu elde etmek için emin olun kaç tane büyücü ile konuştum biliyirmusunuz....
Sırf bana aşık olsun diye ritüel yapmaya bile kalkıştım ve param olsa ve guvensem kesin bir buyucuye büyü yaptiricaktim o kadar gözüm dönmüştü....Hatta mast yaparken bile onu hayal ederdim ve fantezilerimi onunla kurardım. Mesela benim haz aldığım fantezi göğüs fetisiydi ve benim goguslerimi yalasın isterdim.
Resmen tutulmuştum ona ve bana sahip olsun istedim. Sonra nedeni belirsiz benden uzaklaştı ve bana eski gözüyle bakmaz hale geldi. Mesela o zamanlar onun için güvenilirdim ama ne yapıp edip güvenini kırmaya izin vermiştim ve bana ben sana güvenmem demişti ki hala daha öyledir. Sonra ben ona yakınız ve arkadaşız diye seni kıskanıyorum dediğim de yani arkadaslarinla seni kıskanıyorum dediğimde onun için baya alay konusu olmuştu. Biraz bana sempatik davranıyodu şımartıyodu ama sonrasinda ilişkimiz bir an kesildi ve bana nefret gözleriyle bakmaya başladı. Ve ben yaklasık 2 yıl boyunca onun yanındayken ona platonik yaşadım.....
Çok üzüldüm hep kendimi suçladim ama onun vermediği ilgi ile en sonunda ondan vazgeçtim ve şuan sadece en yakın ağabeyim ve arkadaşımdır. Ama daha bitmedi çunku bı tane daha platonik aşkım oldu....
87
Cinsellik / Ynt: LGS/LYS ve AGRESİF ÇALIŞMA YÖNTEMİ
« Son İleti Gönderen: psikolog 02 Şubat 2024, 08:21:40 öö »
88
Eşcinsellik Aile Hastalığıdır!

Eşcinsellik, bir aile hastalığıdır. Eşcinsellik, bireysel olarak cinsel kimlik bunalımı olarak yaşanırken içinde yetiştiği ailenin hastalıklı olmasından kaynaklanmaktadır. Toplumda eşcinsel sayısı arttığı, kabul gördüğü ve örgütlendiği oranda aile çökmüş demektir. Eşcinsellik, babanın iktidarı yerine annenin egemenliğinin kutsanmasıdır.
Eşcinsellik bireyin değil bireyin yetiştiği ailenin hastalığının dışavurumudur. Eşcinsellik bir aile hastalığıdır. Batı'da eşcinsel lobilerinin güçlü ve planlı çalışmaları sonucunda eşcinsel evlilik yasalarının çıkması ve eşcinsel birlikteliklerin artması, Batı'da ailenin çöktüğünün bir göstergesidir. Batı'da çoktan çöken aile, Doğu'da da artan bir hızla çökmektedir.

Eşcinsel Terapi Benim Ailem 5. Bölüm Fragman

https://www.youtube.com/watch?v=dqM3TJpZ5rM&list=UUNBtxcE3q3ObDgRtQe0qynw&index=1



http://escinselterapi.net/huseyinkacin/

http://escinselterapi.net/forum/

Eşcinsellik Aile Hastalığıdır!

https://www.habervakti.com/escinsellik-aile-hastaligidir-makale,2038.html?fbclid=IwAR1KMAypvtlCCxETGvbwZ4oGT92J0r3aBQN3VNjl2t7s9hBzRGmvNWJzoXc

Benim Ailem Belgeseli

https://www.youtube.com/watch?v=1HpbJLmROLU&list=UUNBtxcE3q3ObDgRtQe0qynw&index=11

Benim Ailem 1. Bölüm

https://www.youtube.com/watch?v=CCMXqn8U70M&list=UUNBtxcE3q3ObDgRtQe0qynw&index=7

Benim Ailem 2. Bölüm

https://www.youtube.com/watch?v=v-6UbOMkP38&t=369s

Benim Ailem 3. Bölüm

https://www.youtube.com/watch?v=tXHaVWGvYH8&list=UUNBtxcE3q3ObDgRtQe0qynw

Benim Ailem 4. Bölüm

https://www.youtube.com/watch?v=1HpbJLmROLU&list=UUNBtxcE3q3ObDgRtQe0qynw&index=11

https://www.youtube.com/watch?v=CCMXqn8U70M&list=UUNBtxcE3q3ObDgRtQe0qynw&index=7

Kürt sorununu kırk yıldır nasıl "dört başı mamur" çözemediysek; yeni yeni büyüyen eşcinsellik sorununu da "dört başı mamur" çözemeyeceğiz ve dini kurumlarımız, ailevi değerlerimiz büyük yara alacaktır.

Eşcinsellik Türk toplumunun kılcal damarlarına kök saldığında, cinsel özgürlükler bu kadarıyla yetinmeyeceklerdir. Eşcinsellik doğal bir yaşam biçimi olarak toplum tarafından kabul edildiğinde; Pedofili (çocuklarla seks) de doğal hale gelecek, bir adım ötesinde ise Ensest'in de (aile içi seks) doğal bir duygu olduğunu psikoloji ve psikiyatri bilimi bize en kısa zamanda bilimsel olarak ispatlayacaktır.

https://www.habervakti.com/ozal-in-bahsettigi-uc-bes-capulcudan-teroristler-cikmisti-erdogan-in-bahsettigi-uc-bes-capulcudan-ise-escinseller-cikiyor-makale,1541.html?fbclid=IwAR1Akgk_ORB-CkFSzTiPTi3z4OYi17uVv0T_d0CjGGhM2VlsEMrXNsQ3ZO0

DEVLET HER ÇOCUĞA SAĞLIKLI EBEVEYNLER SAĞLAMAK ZORUNDA

Devlet her çocuğa ruh sağlığı yerinde anne-baba sağlamak zorundadır ifadelerini kullanan Kaçın, Siz devlet olarak aileyi korumazsanız geliştirmezseniz, aileyi merkeze koymazsanız toplumsal çöküş başlar. Burada tüm psikologlar sorunlar anlamında genelde anne-babaya odaklanırlar. Tamam anne-baba sorun çıkarabilir ama burada devletin hiç mi etkisi olmayacak. Çocuklarımızı 6-7 yaşında okula veriyoruz. Bir anne-baba çocuğunu devlet okuluna verdiği anda o çocuk anne-babanın değildir. Devlet bu emanetin bilincinde mi ve bu konuda hassasiyet gösteriliyor mu? açıklamasında bulundu.

https://www.youtube.com/watch?v=0LYcuhJOuuI&list=UUJdkrJhiL6pyF6B8vXad8Ew&index=3

https://www.habervakti.com/dosya/escinsellik-bir-hastalik-mi-kavramlarla-nasil-zihnimizle-oynuyorlar-h81171.html?fbclid=IwAR3Y4Czjk6CQvnT5EcoFSjxxe0hI3WhhbHpkQPv9D8bWuWqCw_vhQCCtG3A

https://www.youtube.com/watch?v=0LYcuhJOuuI&fbclid=IwAR3T3VzkZQx7MM_-DfTuOPGkjgsaKmoHohM26zVIUSOKfSAQoFnkT1Hst7U

'Türkiye artık eşcinsellik sorunuyla yüzleşmeli'
Başarılı programcı Bülent Deniz'e konuşan eşcinsel terapisti psikolog Hüseyin Kaçın, Türkiye artık eşcinsellik sorununu halının altına süpüremez. Bu gerçeklikle yüzleşilmeli. ifadelerini kullanarak kritik uyarılarda bulundu.

https://www.habervakti.com/dosya/turkiye-artik-escinsellik-sorunuyla-yuzlesmeli-h81004.html?fbclid=IwAR3bCylgsndM9C_YddGIdbngIatUIlPs6FHizJnwo9P19MJSXXU3pahyKBw

https://www.youtube.com/watch?v=pDj1U1xuTwk&fbclid=IwAR034rxZfxS6xWA7l4nOO2ENobKlduzECdidFePArFi0f13Gg81ISDVurkw&app=desktop

Yazarımız Psikolog Hüseyin Kaçın, eşcinsel ifadesi yerine LGBT ifadesinin kulanılmasını yanlış bulduğunu ifade ederek büyük tehlikeyi işaret etti. Kaçın, toplumsal cinsiyet eşitliği kapsamında toplumun dinamikleriyle oynanmaya çalışıldığını da belirtti.

https://www.habervakti.com/dosya/unlu-psikolog-tehlikeyi-isaret-etti-lgbt-degil-escinsel-h61739.html

Eşcinsellik hakkında yaptığı açıklamalarla ve ortaya koyduğu terapi yöntemleriyle tanınan haber sitemiz yazarı ve psikolog Hüseyin Kaçın, 7 yıl önce katıldığı bir televizyon programında 'eşcinsellik'le ilgili çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu.

https://www.habervakti.com/dosya/unlu-psikolog-escinsellik-tehlikesini-yillar-once-boyle-ortaya-h74213.html

Boderline Kişilik Bozukluğu: Eşcinsellikten İyileşerek Nasıl Kurtuldum?
Köşemizde eşcinsellikten kurtulmuş kişilerden Selim'in ikinci yazısını yayınlıyoruz:

https://www.habervakti.com/boderline-kisilik-bozuklugu-escinsellikten-iyileserek-nasil-kurtuldum-makale,1599.html

Tövbe edersem eşcinsellikten kurtulur muyum?
Köşemizde eşcinsellikten kurtulmuş kişilerden Selim'in terapi süreçlerine dair kaleme aldığı yazısını yayınlıyoruz:

https://www.habervakti.com/tovbe-edersem-escinsellikten-kurtulur-muyum-makale,1598.html

Özal'ın bahsettiği üç beş çapulcudan teröristler çıkmıştı; Erdoğan'ın bahsettiği üç beş çapulcudan ise eşcinseller çıkıyor

https://www.habervakti.com/ozal-in-bahsettigi-uc-bes-capulcudan-teroristler-cikmisti-erdogan-in-bahsettigi-uc-bes-capulcudan-ise-escinseller-cikiyor-makale,1541.html

Ahlak: Zeki Müren "İbne" Değildir.
https://www.habervakti.com/ahlak-zeki-muren-ibne-degildir-makale,1531.html

Türkiye'nin Çözümlenmeyen Yeni Sorunu: Eşcinsellikten Kurtulmak İçin Neler Yapılabilir?

https://www.habervakti.com/turkiye-nin-cozumlenmeyen-yeni-sorunu-escinsellikten-kurtulmak-icin-neler-yapilabilir-makale,1475.html

Din adamlarının eşcinsellik konusundaki yaklaşımları eksik ve yetersizdir.

https://www.habervakti.com/din-adamlarinin-escinsellik-konusundaki-yaklasimlari-eksik-ve-yetersizdir-makale,1448.html

Kamuoyunda pompalanan "eşcinsellik, özgürlük" vs. dayatmalarına karşı bir okurumuzdan gelen değerlendirmeyi sizlerle paylaşıyoruz. "Medya, meziyetmiş gibi öteden beri eşcinselliğin özgürlük olduğunu vurgular. Böylelikle eşcinselliğe karşı çıkanlar da özgürlük düşmanı olur tabii. Durmadan bunu pompalayan yayınlardan etkilenen Müslüman kesim, günah işleme özgürlüğüne saygı duyulması gerektiğine inanmaya başladı sonunda...

https://www.habervakti.com/ozgurlugu-putlastirmis-humanist-muslumanlarin-dikkatine-makale,1473.html

Sadistlerden, Eşcinsellerden, Grinin Elli Tonundan, Asr-ı Saadet Oluşur Mu?

https://www.habervakti.com/sadistlerden-escinsellerden-grinin-elli-tonundan-asr-i-saadet-olusur-mu-makale,1401.html

Eşcinsel ideoloji ve örgütler

https://www.habervakti.com/escinsel-ideoloji-ve-orgutler-makale,1020.html
89
Ben ses taklitçisi,  eşcinsellerde “bear gay” diye tabir edilen kıllı kilolu adamlardan biriyim!

Cemil 39 yaşında  İki sesi var. Biri tam bir kadın sesi diğeri ise tam bir erkek sesi.  O bunu itiraf edene kadar beş saat yan yana koltuklarda oturmamıza rağmen hiçbir şey anlamadım. “Erkek sesini çıkarmak için ömrümü verdim ve gayet kalın bir erkek sesi çıkarabildim. Beni görmeyen biri sadece kadınsı sesimi duyduğunda travesti olduğumu dahi düşünmeden direk kadın sanır.”
Baştan anlatır mısın “ses taklitçisi” olmanın sebebini?


90
Arada kendimi hatırlatmak için 3 nokta bırakıp çıkacağım. Sizlere hayatta başarılar.
Sayfa: 1 ... 7 8 [9] 10