Son İletiler

Sayfa: 1 ... 6 7 [8] 9 10
71
24. seans devamı

Bu seansa gelirken elimde ''seansta sorulacak sorular''   notum fazla yoktu. HK bunun iyileşme belirtisi olduğunu, en iyi terapi seanslarınında  soracak birşeyin yokken gelindiğinde olduğunu söyledi.

Elif ile şehir dışına kursa gittik hem birazda tatil yapmış olduk. 2 gece kaldık. Aynı yatakta beraber yattığımız için ister istemez yine öpüştük seviştik, zevk aldım. En fazla oral seks düzeyinde oldu. evlilik öncesi hala cinsel ilişkiye girmemekte kararlılıyım. elif de beni bu konuda çok zorlamıyor zaten bekaret endişesinden de dolayı. Bu seferki sevişmemizden sonra diğerlerinden farklı birşey oldu. Bittikten sonra uyudum ve rüyalandım boşaldım. Gördüğüm rüya beni kendime getirdi ve HKnın terapinin başından beri yapmamamı söylediği hatayı  çok daha iyi anladım. Rüyamda ben, tam kriterlerime uyan bir erkeğe oral seks yapıyordum. Daha önce hiç bu kadar detaylı olarak hatırladığım bir erkekle sevişme rüyam olmamıştı. Demekki bana oral seks yapılması anlık olarak zevk verse, erkeksi hissettirse de; bende hala pasif fanteziler bitmediği ve ilişkiyi de genel olarak elif yürüttüğü için böyle bir rüya gördüm. Bu aşamada Elif ile sevişmem eşcinselliğimi arttırıyor çünkü bir yerde tatminsizlik var ve bende hala pasiflik devam ediyor. Bu durumu bekleme salonunda daha önce evlenmiş bir danışanla da konuştuğumda ''Bu durumda sen onu değil, Elif seni s.kiyor çünkü. Bu yüzden öyle bir rüya görmüşssün'' demişti:D   Artık Elif ile bir önce evlenene kadar öpüşmeleri, sevişmeleri bitirmem gerekiyor.
Tekrardan erkeklere yönelme, eve erkek atma mevzusunda ise Hk artık o tılsımın benim için kaçtığını söyledi. Bunca terapilik bilgi birikim deneyim ile, daha onceden iliski gecmisleri olan danışanlarla konuşmalarımdan sonra artik escinsel erkekle  duygusal iliski, aşk vs. olamayacagina kesin inandim. Artik o tılsım kaçtı. Erkekle iliskiye girme istegim olsa bile onun sonuclarını göze almaya cesaretim yok, aklim mantigim da kabul etmiyor. Bunca yıllık emegimi değmeyecek anlık bir gay iliskiyle heba etmek asla istemiyorum.
 
Eliften ayrılmaktan çok korkuyorum. Bu korkumun önemli 2 sebebi var. Birincisi ayrıldığım takdirde bir daha böyle kız bulabilecek miyim? sonrasında tekrardan erkeklere yönelir miyim? artık ailemden ayrı tek yaşıyorum boş evim var, eve erkek atar mıyım? Hk bununla alakalı: ''Elif seni asla bırakmaz 1 sene boyunca, sen ayrılmadığın sürece, buna güvence veriyorum'' dedi. Kafamda yine çok fazla ve saçma kaygılar senaryolar üretiyormuşum. HK: ''İlişki bir süreç , ayrılık buna dahil . Tecrübe olacak, eğer ayrılırsanız Elif asla senin gibi biriyle birlikte olmaması gerektiğini anlayacak. Bu konuda kendini suçlama, kadere bırak. Bu bir serüven. her erkek bunu yaşar. evleneceği kadına karar vermekte zorlanır. Senin en az 1 sene sevişmeden öpüşmeden duygusal ilişki yaşaman lazım Elif ile. Söz nişan olablilir ama şu an evlenmen hata olur. 1 senede anlarsın evleneceğin kadın mı değil mi. Kural koyman lazım bu konuda. Erkeklik  kural koymaktır.''  minvalinde şeyler söyledi.
İkinci sebep: bir erkek cinsel ilişki yaşayamadan duramaz, sıkılır, delirir. Bu fikir gerçi bana arkadaşım Barışın hediyesiydi fakat kendisinin de gizil eşcinsel olduğunu öğrendim. Bu konuyu zaten bir önceki yazıda detaylı anlatmıştım o yüzden bu sebepte pek geçerli değil artık benim için.

Hk bana ''Eğer Elif ile sevişmeye kural koyamazsam, eşcinsel olduğumu ona söylememi, buna rağmen beni terk etmezse demekki doğru kadın olduğunu, o zaman sevişmemde sakınca olmadığını, buna izin verdiğini'' söylemişti. Ona eşcinsel olduğumu söylemekten vazgeçtim çünkü zaten  dini olarak evlilik öncesi sevişmeyi doğru bulmuyorum ki bu benim de fikrim değildi, önceki terapistimin fikriydi. Hem de Elif ile aynı meslekteniz olur da bir gün ayrılırsak yayar mı duyulur mu ifşa olur muyum ? diye de endişe, stres oluyorum. Ayrıca zaten terapilere geliyorum epey yol katettim ve benim geçmişte herhangi bir eşcinsel ilişkim de olmadı yani vicdanen de rahat hissediyorum. O yüzden söylemekten vazgeçtim.

HKya: ''İlişki geçmişim yok ama beynimde 13 senelik gay porn arşivi var bu beni endişelendiriyor'' dedim. ''Korkma üzülme çok bilinçli olacaksın. Yanlışı hiç bilmeyen doğruyu nasıl idrak edebilir? Artık adın gibi doğruyu bilmiyor musun? dedi.

Bundan sonra hetero kimliğimi güçlendirmem lazım. Hem kaybedecek neyim varki bu saatten sonra. İşime odaklanmam lazım gerçek sorunum aslında orada, asıl tembelliğim. Bundan kaçmak için sürekli kaygılar üretiyorum.
HK'ya  ''Mesleğimde kazanmamı tavsiye ettiğiniz uzmanlık dalını yapan bir danışanınız var,  bu kariyeri onu eşcinsellikten kurtarmamış, demekki bu kadar çabalamaya gerek yok dedim. (Cevabını aslıda bildiğim bir soruydu:DD) Sonrasında EŞCİNSELLİKTEN KURTULMAK TERAPİ ALMADAN MÜMKÜN MÜ? sorusunu konuştuk :)
Az veya çok kimse çözemez. Neden en zor imtihan işte bu yüzden. Diğer herşey savaş,açlık vs. sabır ile aşılıyor fakat eşcinsellik sabır ile aşılmıyor. İstemek lazım ama yetmez, iradeyi de koymak lazım.

Allah beni bir şekilde korumuş. İlgisiz sevgisizken... s.kilmek üzereyken bir zeka vermiş kurtarmış. Ben de gerçi çok irade gösterdim ilişkiye girmemek için bu yaşıma kadar. Peki niye korumuş? Kimsesizlerin kimsesi olduğu için, mağduriyetime kalkan olmuş. Masumiyetim için... O ateşin içerisinde yanmadım, ilişkiye girmedim. Demekki sevişenlerde bi masumiyet yok. Sevişenler her gün sevişiyor...  Buradan bir ego yaratabilirim. Allahın karşısında en azından sevişmedim erkeklerle diyebilirim..
72
Fikir alış verişi oluşturmak açısından eleştiri ve görüşlerinizi talep ediyorum
73
Vicdan Merhamet Ve Sevgi Ekseninden Bakış

Dünyadaki yaşam alanımızda insanın kendisi, çevresi ve diğer pek çok canlı üzerinde söz sahibi olan bir varlık olduğunu gözlemlememiz oldukça güç değildir. Yeryüzü üzerinde iyiyi yaşattığı gibi, kötüyü de kendi yapıp ettikleri ile doğuran insanoğlunun davranışsal alt yapısını incelememiz için içerisindeki gömülü programlara bakmamız gerekmektedir. Bu doğrultudaki ana kodlamalarımızı incelediğimizde ise karşımıza Vicdan Merhamet Ve Sevgi ilkeleri çıkacaktır. Peki bunlar nelerdir?

Vicdan, merhamet ve sevgi ilkelerini anlamak için, bu kavramların etimolojik kökenlerine odaklanmak temel bir gerekliliktir. Bugün, merhamet ve vicdan gibi kelimeler, İngilizce gibi dünya dillerine çevrildiğinde tam anlamını bulmasa da, Farsça ve Arapça gibi zengin dillerde kapsamlı anlamlarını korumaktadır. “Vicdan” kelimesi, Arapça kökenli olup en eski anlamı “var olan” daha sonraki anlamlarında ise  “kalp” veya “iç” anlamına gelirken, “merhamet” kelimesi Arapça kökenli “rahmet” kelimesinden türetilmiştir ve lütuf, şefkat ve yardım anlamlarını içerir. Türkçe'de ise merhamet, başkalarına karşı şefkat ve anlayış gösterme duygusunu ifade eder. “Sevgi” kelimesi ise evrensel bir kavram olup “saygı” ve “gönül vermek” gibi geniş anlam bütünlüğü içerir. Ancak, bu kelimelerin tanımsal açıklamalarıyla yetinmek, yaşamın karmaşıklığını tam anlamıyla yansıtmaz. Bu kavramları gerçek yaşam bağlamında anlamak, basit bir tanımın ötesinde bir anlayış ve deneyim gerektirir.

Vicdan, kelime kökeni itibariyle “var olan” anlamına geldiği gibi, bütünlük açısından değerlendirdiğimizde, insanın özünde sahip olduğu yegane unsur olarak öne çıkar. Vicdan insanı diğer canlılardan ayırt etmek için önemli bir kriterdir. Bu akıllara “diğer canlılarda vicdan diye bir şey yok mudur” sorusunu getirebilir haliyle. Elbette, diğer canlılarda hayranlık uyandıran bir biçimde bir tür vicdan benzeri etkinlik bulunabilir; ancak bu, genellikle bağlanma düzeyine ve hormonal etkileşimlere dayanır. Biyologlara göre, bu durum hormonal bir etkinin yansımasıdır; evrimsel bilimcilere göre ise beyindeki bir oluşumun tezahürüdür. Peki vicdan her insanda varsa nasıl oluyor da insanlar katil, tecavüz, hırsızlık gibi davranışları sergileyebiliyor? Önce, bu davranışı sergileyen bireylere aynı eylemi sana da uygulayalım denilirse karşılık olarak “hayır olmaz” cevabını muhtemelen alacağız. Bu onların içerisindeki vicdani kırıntının alt yapısını göstermektedir. Yani doğru ve yanlışın vicdan da kayıtlı olduğunu gözlemleyebiliriz. İnsanın iç gözetim ve denetim mekanizmasıdır aslında. Geçmişte ve günümüzde ise bazı teoloji düşünürleri bu durumu Tanrının insanla konuşması olarak ifade etmektedir.

Peki bir insan vicdanını nasıl olur da susturur. Bu meseleyi anlamlandırabilmek için bir köşeye çekilip gözlem yapmamız bize sonuç sağlayacaktır. Örneğin, günümüzde İsrail'in Filistine uyguladığı katliam veya Çin'in Doğu Türkistana uyguladığı katliamlara tanıklık ediyoruz. Bu tarz meseleler karşısındaki tutumumuz genellikle insani değerimizi göstermektedir. Peki nasıl oluyor da masum insanlar bir tarafta ölürken diğer insanlar ses çıkartmayabiliyor? Cevap olarakta çok ilginçtir “Bize daha büyükleri yapıldı”. Bunu bir yahudi de İsrail'i savunmak için kullanabilir. Veya “ben neden savunuyorum, gücüm neye yetecek ki” benzeri cevaplarlada karşılaşabiliyoruz. Başka bir cevap türü ise “bunlar bizden değil, ne aynı din ne aynı ırk” şeklinde olabiliyor. Vicdansız olmak ilkesizliktir. İlkeli düşünüp ilkeli hareket etmeliyiz. Pısırık, korkak bir şekilde durup yanlışa yanlış diyemiyorsak orada sorun vardır. El alem ne der kaygısı güdüp zulme ses çıkmıyorsa sorun vardır. O yüzden doğruya doğru, yanlışa yanlış demeliyiz. Yanlışa yanlış demeyen kişinin doğruya doğru demesinin de bir hükmü yoktur!

Merhamet ve vicdan birbirinden bağımsız olmayan duygusal ve ahlaki bağlamda önemli kavramlardır. Merhamet daha çok başkalarına yönelik şefkat ve anlayış hissiyatını içerirken, vicdan bireyin içsel ahlaki değerlerine dayanan doğru ile yanlışı ayırt etme yeteneğini ifade eder. Merhamet vicdanı cezbeder ve insanı harekete geçirir. İnsan ilk olarak merhamete anne ile başlar. Diğer canlı yavrularından çok daha farklı olarak yeni doğmuş olan bir bebek o kadar acizdir ki ağzına memeyi vermezsen kendisi memeye bile erişemez. Hal böyle iken insanoğlunun merhamete aç kalması oldukça olağandır. Bu da onun en büyük zaaflarından birini doğurur aslında. Fakat vicdan gibi bunu da baskılamak insanın elindedir. Merhameti susturup vicdansız bir insan haline gelebiliriz. Hatta bu hareket kitlesel bir etkileşim ile savunuyorsa insanlığımızı ayaklar altına alabiliriz. Özellikle günümüz din tüccarlarının desteğiyle söylenen “acırsak acınırız” sözünü, “merhamet etmeyene merhamet edilmez” diyen bir peygamberin ümmetinin söylediğini düşünürsek kitleleri etkilemenin kolaylığını anlayabiliriz.

Sevgi ise çoğu insan tarafından daha kolay kavranabilen bir kavramdır. Çünkü kolaylıkla fiziksel olarak karşı tarafa aktarabildiğin bir duygu biçimidir. Sevmenin en temel fiziksel yansıması tebessüm etmektir hatta. Benim de içinde bulunduğum fikir yapısına göre aşkı tasniflerken  platonik, erotik ve sevgi olarak ayırmak mantıksal bir çıkarımdır. Maalesef günümüzde bu kavramlar iç içe geçtiği için sevginin manasını anlamlı bir şekilde açıklamak pek mümkün olmuyor. Ama içerisinde bulunduğumuz sevgi hissiyatı ve sevgi açlığı bize farklı yaşantılara sürükleyebilmektedir. Sevgiye aç olan bir insan kolay bir şekilde birisine bağlanabilir. Oldukça tehlikeli olan durum günümüzde acı tabloları gözler önüne sermektedir. Baba sevgisinden yoksun büyüyen bir kişinin, yetişkinlik döneminde tarikat liderine bağlanması, bağımlılık yapan maddelere yönelmesi veya eşcinselliğe sahip olması kaçınılmaz hale gelebilmektedir.

Sevgi, merhamet ve vicdan paylaştıkça çoğalan sermayelerdir. Pek çok büyük düşünür “nasıl daha iyi bir dünyada yaşarız” veya “nasıl daha kaliteli hayat süreriz” sorularına cevap vermeye çalışırken, bu temel değerlere odaklanmaktan kaçınamamıştır.  Bu dünyada, bir yetimi sevindirmek, küçük bir çocuğun başını okşamak veya yolda kalmış ve parası bitmiş birine destek olmak gibi küçük eylemlerin, en büyük mutluluk kaynaklarından biri olduğuna inanıyorum. Ancak, bu konuda da dengeli olmamız gerektiğini her zaman hatırlamamız önemlidir. Eğer dengeyi kaybedersek, her şey alt üst olabilir. Orantısız sevgi de enerjimizi çoğu zaman tüketebilmektedir. O yüzden bir insana iyilik yapacağımız zaman, ilgi göstereceğimiz zaman irade çerçevesindeki mantıksal faktörleri de devreye sokmak zorundayız.

Maalesef bu üç  kavram üzerine çok düşünülmemektedir. Aynı zamanda günümüzde anlam ve önemini yitiren kavramlardır. Özellikle modern ateistlerin öne sürdüğü “her şey çıkar ilişkisidir” argümanı, bu kavramlar ile rahatlıkla cevaplanabilmektedir. Fakat üzerine derinlemesine düşünmediysek o zaman hayatın anlamını anlama yolundaki pek çok şeyi ıskalamış oluruz.
77
Terapi alan bir obsesif arkadaşla mesajlastik(kendisinin de forumda yazısı var, terapi hayatımı kararttı tarzı bir başlığı vardı). Kendisi o kadar cinselliği imkansizlaştırmış ve kendisini soyutlamisti ki sinirime dokundu, öfkelendim. Cinselliği bu kadar imkansizlaştırması bende, onunla sevişme isteği yarattı. Hatta kafamda; "yanına oturup bacağını okşasam, öpsem kalçalarını ellesem bu kadar imkansız olmadığını kanıtlardım" diye düşündüm ve fantezi kurdum. 1 haftadır düşünmedigim şeyi orda düşündüm ve gecesinde rüyamda erkek gördüm. Obsesif danışanın bu kadar inatçı olması ve her şeye karamsar yaklaşması ilk korku tohumunu ekmisti bende. Sonuçta böyle duygular bulaşıcıdır. Terapiye olan inancım sarsıldı. Sabahına da vücudum bunu kanıtlar gibi davranınca iyice korku sardı vücudumu. Bir haftadır hissetmedigim eziklik duygusu etrafımda dolaşıp zayıf anımı kolluyormuş gibi hissettim. Günün devamında arkadaşlarımla vakit geçirdim mutluydum, zevkliydi. Korku da gitmiş gibiydi. Ta ki arkadaşlarımdan ayrılıp yalnız kalana kadar. https://escinselterapi.net/forum/index.php?topic=2298.0
78
01.03.2024

Sabah uyanırken ereksiyonla uyandım. Gördüğüm rüya ise erkeklerle ilgiliydi. Tam olarak ne gördüğümü şu an hatırlamıyorum ama uyandıktan bir süre sonrasına kadar da hatırlıyordum ve bir süre bu şekilde yüksek bir zevkle kaldım. Güne bu şekilde başlamak canımı sıktı. Bu hafta daha az erkek arzuladığımı sanmıştım, rüyama girmesi canımı sıktı. Herhalde böyle rüyalar görmediğimde, iyileştiğimden emin olacağım. Genel olarak tüm hafta boyunca kendimi iyi kontrol etmiştim. İkinci seanstaki etiketleme olayını nerdeyse hiç yapmadım. Erkeklere baksam bile kendimi ezik hissetmiyordum ve onları da o kadar yüceltmeyip baksam bile kendimi nazikçe uyarıp bakmamaya çalışıyordum. Kendime çok yüklenmedim. Bugüne kadar. Bugün bu şekilde ereksiyon yaşadıktan sonra sabah bir hayal kırıklığı yaşadım. Yani kendimi uyanıkken denetlesem bile bu şekilde kontrolün elimde olmadığı vakitlerde vücudum aslında kim olduğumu bana tekrar hatırlatıyor. Bu yüzden sabah içime bir korku tohumu ekilmiş oldu. Aslında dün geceden ekildi bu tohum. Terapi alan bir obsesif arkadaşla mesajlastik(kendisinin de forumda yazısı var, terapi hayatımı kararttı tarzı bir başlığı vardı). Kendisi o kadar cinselliği imkansizlaştırmış ve kendisini soyutlamisti ki sinirime dokundu, öfkelendim. Cinselliği bu kadar imkansizlaştırması bende, onunla sevişme isteği yarattı. Hatta kafamda; "yanına oturup bacağını okşasam, öpsem kalçalarını ellesem bu kadar imkansız olmadığını kanıtlardım" diye düşündüm ve fantezi kurdum. 1 haftadır düşünmedigim şeyi orda düşündüm ve gecesinde rüyamda erkek gördüm. Obsesif danışanın bu kadar inatçı olması ve her şeye karamsar yaklaşması ilk korku tohumunu ekmisti bende. Sonuçta böyle duygular bulaşıcıdır. Terapiye olan inancım sarsıldı. Sabahına da vücudum bunu kanıtlar gibi davranınca iyice korku sardı vücudumu. Bir haftadır hissetmedigim eziklik duygusu etrafımda dolaşıp zayıf anımı kolluyormuş gibi hissettim. Günün devamında arkadaşlarımla vakit geçirdim mutluydum, zevkliydi. Korku da gitmiş gibiydi. Ta ki arkadaşlarımdan ayrılıp yalnız kalana kadar. Zaten vaktimin çoğunu yalnız geçirdiğim için genelde kafamın içini hep cinsellik, hatta eşcinsellik meşgul eder. Yani sırf fantezi olarak değil, bu konular üzerine düşünmek açısından meşgul ediyor(iyileşmek, başka insanların ilişkileri, terapi, benim gibi olanlar, hayatım nereye gidiyor, böyle bir hayat yaşayabilir miyim, terapi işe yaramazsa planım ne, bazı insanlar yalnız olmak için mi doğar, din ve kendim arasında seçim yapmak zorunda kalırsam neyi seçecem vs gibi bir sürü konu dolaşıyor). Eğer dışarda toplum içinde yalnız isem muhtemelen dısardaki erkeklerin kalçalarına veya penislerine bakıyorum. Erkeklere daha sık olmak üzere kadınların da genital bölgelerine, kalçalarına ve göğüslerine bakıyorum. Burda konu bazında olmaktan ziyade direkt cinsellik olmuş oluyor. Aslında bu bakma eylemi otomatiğe bağlamiş gibi. Gerçekten istemiyorum bakmayı, hatta çoğu zaman ikinci kez bakmamaya çalışıyorum. (bazen başarıyorum bazen başaramıyorum). Toplum içinde yalnızken bu şekilde kafamı cinsellik meşgul ediyor. Ama yalnız ve yalnızken genelde yukarda parantez içinde saydığım konular bazında kafamı meşgul ediyor. Neyse. Arkadaşlarımdan ayrılirken en son bir arkadasimla kaldık ve konu holywood yıldızlarının filmlerde para alıyorlar diye sex yapıyor olmalarına geldi. Kadın oyuncular üzerinden konuşuyorduk. Sonra arkadaşım Jake gyenhall ın bir filminden bahsetti. Adama çok saygı duyduğunu ama o filmden sonra saygı duymadığını söyledi. Adam film için eşcinsellik yapmış. Filmin adı da brokeback mountain. Daha sonra o arkadaşımdan da ayrılıp yalnız kalınca nasıl bir sahne olduğunu merak edip izlemek istedim. Normalde hetero olan bir ünlünün böyle bir filmde oynaması da benim, hetero olup filmde gey olması fantezimi körükledi. Normalde uzun bir süredir gay pornosu izlemiyordum. Hatta bir ara izledigimde hareketlilik olmamiştı bende. Ama bu film sahnesini açtığım gibi içim bı hoş oldu ve kan akışı olmaya başladı. Dediğim şu fanteziye uyması yüzünden muhtemelen. Bı de zaten sabah rüyamda erkek görerek ereksiyon yaşamıştım. Sonra zaten mastürbasyon yapmak istedim. Ama gay porno açmadım solo kadın izleyip tam ereksiyona gelip mastürbasyon yaptım. Aslında bunları yazmak istemezdim ama objektif bir günlük olsun istiyorum. Belki okuyan varsa kendinden parçalar bulabilsin diye. Yani optimistik bir şekilde sadece iyi şeyleri yazıp hiç kötü şey olmuyormuş gibi yazmak istemiyorum. Bundan 1 saat sonra da spora gittim. Spor salonu tam bir sınav yeri. Spor yapan insanın eli yüzü düzgün oluyor zaten, bı de üstüne herkesin kaslı çekici bir vücudu oluyor. Bı de soyunma odasında herkes baksırlı oluyor, hatları iyice belli oluyor. Normal günlerde o kadar umursamıyorum. O ortamda olmak beni erekte de etmiyor, kaç kişi soyunuk olursa olsun. Sporu bitirip soyunma odasındayken önümde iyi fizikli, yaşca benden büyük ama genç olan biri vardı. Soyunmaya başladı, tanrı bazılarını kalemle çiziyor gibi. Neyse adam sadece baksırıyla kaldı ve önü bana dönüktü. Genelde erkeklerin penisi baksırda iki şekilde durur; ya aşağı sarkıktır ve başı baksırda belli olmaz ya da başı baksırda belli olacak şekilde çadır kurar gibi ileri doğru durur. İşte benim ilk şekildeki gibi duruyor ve adaminki de ikinci şekildeki gibi duruyor (yani başı da belli oluyor ve çadır yani). Bunu niye anlattım? Şu yüzden: penisim küçük olmamasına rağmen baksırda o şekilde duruyor olması beni rahatsız ediyor. Aktif olmama rağmen penisi o şekilde duran erkeklerin penislerine dokunmak istiyorum ve biraz kiskanıyorum sanırım. HK bununla ilgili fallus kavramindan vs bahsetmişti, tam hatırlamıyorum tekrar sorarım. Bu penisleri erkeğin kuşandiğı kılıç şeklinde duşünürsek baksırda öyle durmasını istemem ya da öyle duranların penisine ilgi duymam aslında kılıcı ilerde durduğu için onun daha iyi bir erkek olduğunu düşünmem ve onun erkekliğini istememden kaynaklanıyor olabilir. Ama çözümünü bilmiyorum tabi. Olaya geri dönecek olursak adamın penisini o şekilde görünce hafiften bir kan akışı başladı, çok ufak erekte olmaya başladım. Bu günün nasıl bir kerameti varsa bu bir ilkti. Ne kadar ilişki vs yaşamış olsam da hetero bir erkeği sadece çıplak gördüğüm için, hiç temas olmadan erekte olmamıştım daha önce. İlk defa bir erkeği sadece görerek erekte olmaya başladım. Normalde de hergün görüyorum yani soyunma odasında önümde, yanımda bu şekilde soyunanları. Bir şey olmuyordu. Terapi ters mi tepti noldu anlamadım. Aslında orda kabaran duygularla 2. Masturbasyonu yapacaktım ama neyseki kendimi kontrol edebildim. Duş alıp ayrıldım sonra da bu yazıyı yazmaya başladım. Bugün çok tuhaftı yani. Çok suçluluk hissetmemeye çalışıyorum, ikinci terapiden çıkardığımız derslerden dolayı. Çünkü kendimden nefret edersem kaybederim, etmemeliyim. Ama genel olarak her an modum çakılabilir gibi geliyor.
79
28.02.2024

28 Şubat saat 02.55 uyku tutmadığı için içimden bir ses mescide çıkmamı söyledi. Biraz halıda uzanıp uykumun gelmesini bekleyecektim. Mescide çıktığımda iki arkadaş vardı biri sürekli sessiz bir şekilde ağlıyordu, diğeri de sessiz bir şekilde onu bekliyordu. Kendisine gelmesi için bir şey demese bile yanında duruyordu. Bir süre ben de yanlarında oturdum. Arada, ağlayan kişinin burun çekmesi hariç sessizliği bozan bir şey yoktu. Yarım saat sürdü bu sessizlik. Yarım saat boyunca ben de kendimi unutup çocuğa üzüldüm, birisini kaybetmiş diye düşündüm. Konuşmak istedim ama ağzımı açamadım, cesaret edemedim. Eğer birisini kaybettiyse söyleyebilecek bir şeyim yoktu. Bu geceden önceki akşamda da yakın olduğum bir arkadaşım, benim de bir hafta öncesine kadar hissettiğim duygulara benzer duygular hissediyordu ve haliyle depresif bir ruh halindeydi. Sadece benimle konuşabildiğini söyledi. Onu anlıyordum. Ona iyi gelebilecek şeyler söylemeye çalıştım ama tabi benim o ruh halindeyken verdiğim olumsuz tepkileri verdi o da. Bunlar fark etmemi sağladı ki bir şeyler için üzülen tek kişi ben değilim, işleri yolunda gitmeyen sadece ben değilim. Ayrıca bu ruh halindeyken sürekli insanlardan bir şeyler yapmalarını beklerdim ama yaptıklarında da yine işe yaramazdı neticede yine en son benim elimde olan bir şeydi bu ruh halini düzeltmek. Bugün ben bu insanlara yardım edemeyişimin çaresizliğini fark edince kendime daha çok güvenip kendi kendime daha çok yardım etmeliyim diye düşündüm. Çünkü insanlar da bana yardım etmeye çaliştıklarında bu çaresizliği hissediyor olmalılar, bu yüzden yapabilecekleri sınırlı. Zihnimde güzel bir bahçe yapmalıyım ki, birisinin bana verdiği çiçeği ekip yaşatabileyim. Şu an bunu fark ettikten sonra gülümsüyorum ve uyumaya gidiyorum.

28.02.2024 aynı gecenin gündüzü

Gece uyuyamadigim için tüm günü yorgun ve hafif bir isteksizlikle geçirdim. Spor yaptım ama keyif alamadım. Aklım da dün geceki olaydaydı. Zaten sonrasında çocuğun arkadaşını kaybettiğini öğrendim. İntihar etmiş. Bunu başkalarından öğrendim tabi. İntihar kelimesi de canımı sıktı. Zamanında ben de yeltenmistim ama benim o kadar cesaretim yoktu. Jileti değdirip bileğimi kanatmıştım. O küçük kanamayı gordükten sonra daha çok bastırmaya ve hızlıca çekmeye cesaret bulamadım. ben ölmek değil yaşamak istediğim için böyle bir şeye kalkışmıştım. Aslında intiharı düşünen insanların çoğu böyleymiş. Beck depresyon ölçeğinde son 3 soruda intihar düşünceleri ve planları sorulur. Genel çoğunluk intiharı düşündüğünü ama kendisine zarar verme planının olmadığını söylermiş. İntiharı düşünmüyorum ama hala içimde bir sıkıntı taşıyorum gibi hissediyorum.  Sanki mutlu olmamı sağlayacak yapbozdaki resmin ne olduğunu görebiliyorum ama hala eksik parçalar olduğu için içimde böyle bir sıkıntı taşıyorum. Onun dışında genel olarak 2. Terapiden sonra daha mutlu hissediyorum, modum düşücek gibi olduğunda direkt teslim olmadan önce kendimi kontrol etmeye çalışıyorum.
80
24.02.2024
İKİNCİ TERAPİ SEANSI
İkinci terapiyi yaptıktan bir hafta sonra yazısını yazabildim. Ses kaydı almıştım. Bazı cümleleri direkt HK nın ağzından çıktığı gibi yazdım, tırnak işaretiyle belirttim zaten. İşte ikinci terapi seansı:
"Tipsizim dediğin an bitti, bütün şanslarını bitirdin". Bu tarz şeyleri kendime söylersem herhangi bir insan beni beğenmediğinde direkt aşağılık kompleksine girerim. Zaten ilk etapta ben kendimi beğenmezsen bir başkası beni niye beğensin. Bu yüzden kendime tipsizim demeyip kendimle ilgilenmeliyim(saçımla, başımla, kıyaftlerimle, vücudumla...) "Bir tarz yaratacaksın, istediğin kadar oynayıp bir şeyleri değiştirebilirsin". Bana özgüven kazandıracak, beğendiğim beni mutlu eden bir tarz yapmalıyım. Kendimi memnun etmeliyim ki başkasının sadece onu ilgilendiren fikri beni bozmasın. "Hayat bir sahne" ve kendi hayatımın başrolü olup her an sahnede olmaya hazır olmalıyım. Spot ışıklarının ne zaman üzerime döneceği belli olmaz, her zaman hazır olmalıyım. Kendimle barışmalıyım. Barışmamla arama koyduğum: burnum kötü, boyum kısa vs. gibi şeyler kendimle bariştığımda önemli olmayacak. Nihayetinde "bunlara sahip kişilerin de başka konularda güvenleri yok". Yani girdiğim kalıp fark etmez, hangi kalıpta olursam olayım kendimle barışmaya çalışmalıyım. Düştüğümde kendimden nefret etmek ya da pes etmek yerine, kendime iyi davranıp ayağa kalkmaya çalışmalıyım. Negatife değil pozitife odaklanmalıyım. MÜKEMMEL BİR ERKEK OLMAMA GEREK YOK. SÜREÇTEN ZEVK ALMAYI DENEMELİYİM. Kendimi başka erkeklerle kıyaslamamalıyım, "onlar iyi ben kötüyüm dediğim an kaybederim". "Özgüven kazanıp erkeksi enerji yayman gerek". Zaten özgüven kazanırsam o enerji yayılmaya başlar. Zor olaylardan sonra pes etmeyip güçlü bir karakter çıkarmaya çalışacağım. "Kendinden nefret etmek, pişmanlık, suçluluk ve aşağılık duyguları eşcinselliği güçlendirir".
Genel olarak terapi kendimize yapıştırdığımız ETİKETLERLE ilgiliydi. Etiket demek bir şeyin ederini belirleyen şey demektir. Biz insanız ve eylemlerimizi, kendimizi böyle bir şekilde sınırlandıramayız. Şayet bu etiketleri yapıştırırsak başkası da etiketimize bakıp kendimize biçtiğimiz edere göre davranacaktır. Olumsuz duyguları da kabul etmeli, 1 dakika önceki kişiyle bile aynı kişi olmadığımızı fark etmeliyiz. Yaptığımız hatalardan suçluluk duyup kısır döngüye girmek yerine durumu kabul edip bir daha tekrar etmemeye çalışmalıyız. Ha olur da tekrar yaparsak yine sorun değil, öğrenene ya da başarana kadar denemeye devam. Siz çetele tutmazsanız bir başkası da tutmayacaktır. Olur da biri başarısızlıklarınızın çetelesini tutarsa bilin ki o insanın başarabildigi bir şeyi olmadığı için egosunu başkasının başarısızlıklarıyla tatmin etmeye çalışan bir aşağılıktır.
Yazıyı bir hafta sonra yazdığımı söylemiştim. Bu hafta genel olarak kendime kötü davranmadım. Etiketlemedim. Kendimden nefret ediyorum demedim. Aynanın karşısında kendime iltifat ettim. Alışveriş yaptım. Güzel giyinerek okula gittim. Giymek isteyip "yok ya kötü durur bende" diyip giymedigim şeyleri denedim. Beğendim. İnsanlardan da iltifat aldım. İlk terapi haftasına kıyasla çok daha iyiydi, sadece işte terapiden bir öncek gün (bu yazıyı yazdığım gün, onu da günlük olarak ekleyeceğim.) Biraz kötü geçti ama yine de "kendimden nefret ediyorum" gibi kelimeler kullanmadım.
Sayfa: 1 ... 6 7 [8] 9 10