1186
Genel Tartışma / EŞCİNSEL ERKEK ÜÇÜN BİRİ Mİ OLMUŞTUR?
« : 25 Mayıs 2010, 01:55:59 ös »
Erkek olmak ya da üçün üçü olmak
oedipus öncesi dönemden ergenliğin sonuna kadar baba oğul ilişkisi
TALAT PARMAN
Kökenbilimsel hatırlatmalar
Erkek sözcüğü ‘erk’ ten gelir: Erk/ek. Erk güç, iktidar demektir. Ancak buna bir de ‘ek’ vardır. Dilin dehası erkeği yalnızca erkle tanımlamamış yanına ‘ek’ koymuştur. Öyleyse, bireyi erkek olmaya götüren yol yalnızca erkten değil eklerinden de geçecektir.
Erkeklik ise erkek olmak durumunu tanımlar. Erkek sözcüğünden türeyen erkeksilik ise tartışmalı bir sözcüktür. Ancak bu sözcüğün yol açtığı çağrışım zenginliği ilginçtir. Bu sözcüğü ‘erk/eksilik’ ya da ‘erkek/silik’ olarak okumak olasıdır. (1)
Psikanalitik hatırlatmalar
Psikanaliz bir erkeğin ölümü ile doğar.(2) Ancak herhangi bir erkeğin değil, Sigmund Freud’un babası Jacob Freud’un. Babasının ölümü Sigmund’un otoanalizine ve düşlerini yorumlamasına özgül bir değer kazandırır. Babaya birincil özdeşleşmenin yanı sıra, ilk kavmin babasının öldürülmesi söylencesi toplumsal yapının olduğu kadar uygarlığın da doğuşu bir erkeğin ölümüne, babanın ölümüne bağladır.
Freud’un toplumsal kimliği ilkel kavim söylencesine bağlaması ve ölümle şiddeti ve erkekliği bir arada ele alması düşündürücüdür. Erkekte penis, erki, gücü tasarımladığı kadar, öldürmeyi ve şiddeti de cağrıştıracaktır. Ancak bu noktada erkek kimliğinin çok önemli öğesi ‘babalık’ unutulmuş olmaktadır. Çünkü söylencede öldürülen erkek her hangi bir erkek değil, bir babadır.
Öte yandan , cinsel organların ruhsal yaşamda taşıdıkları öneme hemen her seferinde geniş yer ayırır psikanaliz. Örneğin kadın cinsel organları meme, klitoris , uterus ve elbette vajinanın üzerinde ısrarla durulur. Erkek bedeni denildiğinde ise penis erkek cinselliğinin tek simgesi olmuştur. Oysa penis tek başına değildir; yanında (ya da altında!) testisler vardır. Testisler yalnızca erojen bölgeler olmakla kalmamaklı, erkekliğin en önemli işlevlerinden biri olan babalığı da sağlamaktadırlar. Penisin gönderme yaptığı fethedici, güçlü, meydan okuyan daha çok biyolojik erkek özelliğinin yanı sıra testisler toplumsal bağı, soy zincirini sağlayan özellikleri katarlar erkek olmaya. Bunlar aynı zamanda toplumsal nitelikler, yani mertlik, dürüstlük, güvenirlilik demektir.(3)
Anatomik ve fizyolojik hatırlatmalar
Erkek cinsel organları Fransız dilinde ‘Les trois piéces’ olarak adlandırılır, yani üç parça. Dilimizde de peniste ‘ üçün biri ‘ olarak söz edilir. Evet, penis yalnızca üçün biridir. Peki ya üçün ikisi ? Onlar da testislerdir. Erkeklik bunların üçünün bir arada olmasıyla olur. Kastrasyon korkusu ve karmaşası yalnızca penisin kesilmesini değil, testislerinde burulmasını içerir. Öyleyse, erkeklik de ancak penis ve testislerle birlikte tanımlanmalıdır. Ancak, erkek cinselliğinde bu denli önemli rol oynayan testisler üzerine yazılmış çok az psikanalitik yazı olması şaşırtıcıdır.(4)
Testisler asıl işlevlerin ergenlikle kavuşurlar. Erkek çocukta ergenliğin ilk belirtisi testislerin büyümesidir. Testislerdeki Leyding hücreleri erkeklik hormonu testesteronu salgılamaya başlar. Böylece bir yandan spermatogenez, yani sperm üretimi başlar ve üreme kapasitesi ortaya çıkar, bir yandan da cinse özgü ikincil cinsiyet özellikleri, kıllanma, ses kalınlaşması, kas dokusu gelişimi vb. ortaya çıkar. Aynı zamanda penisin uzaması ve çapının büyümesi de bu hormonun etkisiyle olacaktır.
Öte yandan testisler erkeklerin özel duyarlılığı olan organlarıdır. Zedelenmeleri çok ağrıya neden olur. Duyarlı, kırılgan organlar olarak korunmaları ve kollanmaları gerekir.(5)
Erişkin erkeğin cinsel boşalması yani orgazmı, testislerin boşalmasıdır. Orgazm erişkin erkekte ejakülasyonu da beraberinde getirir. Her boşalma fizyolojik olarak baba olma olasılığını gündeme getirecektir. Oysa kadın orgazmı eğer kadın yumurtlama döneminde değilse, döllenmeyi zorunlu kılmaz. Öyleyse cinsel doyum erkekte yalnızca bir sinirsel gerilimin doyurulmasıyla değil, aynı zamanda sperm boşalmasıyla olur. Ayrıca sperm boşalmasının erinlikle başladığını da anımsatmak gerekir.
Erkek olma sürecinde baba oğul ilişkisi
Erkeklik yalnızca biyolojik olarak erkek cinsinden olma hali değildir. Erkeklik davranış ve tavırların, simgeleştirilmelerin ve anlatımların bir içsel sistem olarak bütünleşmesidir. Bu bütünleşme kendi içinde tutarlı kabul edilen her toplumsal yapının kendisine özgü ve tekil özelliklerini de yansıtırlar. Bu tanım erkekliğin toplumsal ve işlevsel yanının altını çizmektedir. Bu işlevsellik toplumsala özgü olanların ruhsal olarak içselleştirilmesi ile olanaklıdır. Cins (gender) bireyin kadın veya erkek olduğunun bilincinde olmasıyla ilgili ise, cinsiyet (sexe) bu bilincin hissedilmesi ve eylemlenmesi ile ilgilidir. Cins kimliği yaşamın ilk yıllarında oluşuyorsa, cinsiyet kimliği ergenlik sonunda oluşur.
Bu saptamadan yola çıkarak babanın erkek çocuğun hem cins kimliği hem de cinsiyet kimliğinin oluşumunda oynadığı rol üzerinde durulması gerekir. Öyleyse erkek olmak babayla yaşanan bir süreçtir. Bu süreci doğumla başlatarak erişkin yaşamın başlangıcında, yani ergenliğin sonunda bitirebiliriz.(6)
Erkeklik sürecinde bireyin annesiyle olan ilişkisi de elbette çok önemli bir rol oynayacaktır. Bu konuyu bir başka yazıya bırakarak burada yalnızca babaoğul ilişkisi üzerinde durmak istiyorum.
Öncelikle saptamamız gereken şudur: Hangi babadır söz konusu olan? Psikanalizin ruhsallığın yapılanmasında temel rol oynayan karmaşalardan biri olarak tanımladığı ödipal karmaşada baba, yasaklayan, sınır koyandır. Onun korkusuyla erkek çocuk ensest ve öldürme arzularından vazgeçer. Ancak burada baba üçlü (triadique) ilişkideki babadır. Peki psikanalizin Oedipus öncesi olarak adlandırıldığı dönemdeki baba kimdir ve oğluyla nasıl bir ilişki kurar?
Oediopus sorunsalının cinslerin karşıtlığından yola çıkmak, baba-kız, anne-oğul çiftlerinin ilişkisini merkez aldığı açıktır. Yani karşıt cinsten bireylerin aralarındaki aşk şilişkisi alınmıştır. Burada aynı cinsten ebeveyn, öldürme arzularının hedefi olan bir rakip konumundadır. Bu nedenle ödipal baba tanım olarak yasaklayan, kısıtlayan, cezanlandırandır ve saldığı korkuyla onunla rekabet içindeki erkek çocuğun ensest ve öldürme arzularından vazgeçmesini sağlar. Oysa baba çocuk ilişkisi Oedipus döneminden önce de vardır; erkek çocuğun onunla özdeşleşmesinin bir göstergesidir, hem de baba için bir gurur kaynağıdır. Babayla ilişki küçük erkek çocuğu için kendilik ve nesne tasarımının oluşumunda tüm yaşamı boyu sürecek temel bir rol oynar. Anadolu folklorunun artık unutulmaya yüz tutan ‘’ oğlum göster pipini amcalara teyzelere !’’ geleneği böylesi gururun teşhir edilmesi değil midir? Bu gösteri çocuk için kimi zaman rahatsız edici olabilir, ancak baba için narsisistik fallik bir ‘’teşhir’’ olduğu ve doyum sağladığı açıktır. Oedipusun öncesinde var olan baba oğul arasındaki karşılıklı gurur ve güven ilişkisi Oedipus döneminde gölgelenecek ancak ergenlikten sonra erişkin yaşama geçildiğinde yeniden ortaya çıkacaktır.
Oedipus öncesi dönemde baba oğul ilişkisi
Sigmund Freund 1925’de Oedipus öncesi dönemde baba oğul arasındaki sevgi dolu özdeşleşme ilişkisinin üzerinde durur, erken dönemde yaşanan baba tarafından sevilmek ve korunmak deneyiminin içselleştirildiği ve tüm yaşam boyu süren tehlikelerle ve korkularla dolu bu yaşama dayanabilme gücü sağladığını belirtir.
Erken dönemde anne bedensel bütünlüğün oluşumunda ne denli vazgeçilmez bir yere sahipse, yine bu dönemde oluşan baba imgesi dış dünyanın tehlikelerine karşı varlıksal bütünlüğün sürdürülmesinde o denli dönemdir. 1927’de Freud şöyle der ‘Çocuklukta yaşanan medetsizlik duygusu korunmak, sevgiyle korunmak, baba tarafından sunulan sevgiyle korunmak gereksiniminin doğuşunu neden olur. ‘Bu dönem babanın idealleştirildiği dönemdir. Henüz rekabet ortaya çıkmamıştır ve bir çatışma söz konusu değildir. Babayla olan bu yakın ilişki çocuk büyüyüp 4-5 yaşlarına geldiğinde yerini Oedipus karmaşasının baskınlığına bırakır.
Öyleyse, Oedipus öncesi dönemdeki ilişkilere eğilmek, ve çocuğun ödipal döneme ilerleyebilmek için babasına karşı duyduğu libidinal bağlılık duygularını çözümlemesi gerekir. Bu dönemde, çocuk öykünme, özdeşleşme, içselleştirme süreçleri yoluyla, kültürel cinsel modellere uygun değişmez ve kesin stereotipiler geliştirmiş olur. Burada önemli olan Oedipus öncesi dönemin ikili (dyadique) ilişkilerinden ödipal dönemin üçlü (tryadique) ilişkilerine geçmektir. Ancak bundan önce kendi cinsinden biri olan ikili ilişkiden, öteki cinsten biriyle olan ikili ilişkiye geçmek söz konusu olacaktır.
Her şey ayrılma-özerkleşme dönemine girilmesiyle başlar. Çocuğun anneye olan fiziksel bağımlılığı biyolojik gelişime uygun olarak azalmaktadır. Artık, tek başına hareket edebilir, kendi gereksinimlerini az da olsa kendi kendine karşılayabilir hale gelmiştir. Burada baba bu ayrılma-özerkleşmeyi kolaylaştırıcı bir rol oynayabilir, çünkü henüz ödipal kaygılar uyandıracak noktada değildir. Üstelik anne çocukla kurduğu o çok yakın, füzyonel ilişkiyle bu tür ilişkilerin tehlikelerini sunmakta, ayrılma ve özerkleşme zorunlu ve sağlıklı bir süreç olarak ortaya çıkmaktadır. Baba aynı zamanda anneyle olan füzyonel ilişkiye gerileme arzularının yarattığı tehlikelere karşı bir koruyucu olarak ortaya çıkar. Erkek çocuğun burada babayla aynı cinsten olduğunun farkına varması cins kimliği duygusunu geçişi sağlar. Cins kimliği duygusunun paylaşılması erkek çocuğun erkek olma halinin farkında olmasına yol açar, yani bir penis taşıdığının. Penis hem ideleştirilmiş bir nesne, hem de narsisistik libidonun taşıyıcısı olmaktadır. Anneyle olan birincil edilgenlik ilişkisinden kurtulan ve bağımlılık duygularını babasına yönlendiren erkek kurduğu ilişki geçer. Erken dönemde birincil anne tüm bağlılıkların tek nesnesi olarak iyi ve kötü nesne ayırımına neden olur. İşte bu anda baba farklı bir kişi, tavır, davranış ve duruşla ortaya çıkarsa erkek çocuğun bireyleşmesini hızlandıran bir güç sağlayacaktır. Bu ikili ilişki çocuun anne tarafından yutulması tehlikesinin önüne geçecektir. Baba anneyle olan ikili ilişkinin sahip olduğu yapışkanlığına sahip değildir. Bu dönemde de elbette nesneye tümüyle sahip olmak arzusunun yarattığı bir kıskançlık söz konusu olacaktır, ancak henüz cinsel kıskançlık, öldürme arzusu ve milleme korkusu ortada yoktur. Bunlar ödipal dönemin unsurlarıdır.
Öte yandan, bu yeni nesneyle kurduğu ilişki anneyle olan ikili ilişkinin özelliklerini kısmen de olsa taşır. Yani çocuk onu da idealleştirecektir. Ancak yineleyelim; burada söz konusu olan ödipal baba değil, ikili ilişkide Oedipus öncesi babadır. Ödipal dönemdeki baba da elbette bir ölçüde idealleştirilir ancak o ilişki çifte değerli olmayan bir yakınlık söz konusudur. Oysa, Oedipus öncesi dönemde çifte değerli olmayan bir yakınlık söz konusudur. Baba oğul arasındaki olmayan bu yakınlık, erkekliğin en eski, en temel dayanaklarından birini oluşturur. Çocuğun erişkin yaşamında diğer erkeklerle çifte değerli olamayan yakınlıklar kurulabilmesinin temelle hiç şüphesiz bu dönemde atılır. Ancak, anneyle olan ilişkinin yakınlığından babayla olan ilişkinin yakınlığına geçiş, aşılması gereken ilk güçlüktür. Burada, babanın çocuğa gerektiği kadar yanıt vermesi durumunda, gelişimde bir duraklama olacaktır
oedipus öncesi dönemden ergenliğin sonuna kadar baba oğul ilişkisi
TALAT PARMAN
Kökenbilimsel hatırlatmalar
Erkek sözcüğü ‘erk’ ten gelir: Erk/ek. Erk güç, iktidar demektir. Ancak buna bir de ‘ek’ vardır. Dilin dehası erkeği yalnızca erkle tanımlamamış yanına ‘ek’ koymuştur. Öyleyse, bireyi erkek olmaya götüren yol yalnızca erkten değil eklerinden de geçecektir.
Erkeklik ise erkek olmak durumunu tanımlar. Erkek sözcüğünden türeyen erkeksilik ise tartışmalı bir sözcüktür. Ancak bu sözcüğün yol açtığı çağrışım zenginliği ilginçtir. Bu sözcüğü ‘erk/eksilik’ ya da ‘erkek/silik’ olarak okumak olasıdır. (1)
Psikanalitik hatırlatmalar
Psikanaliz bir erkeğin ölümü ile doğar.(2) Ancak herhangi bir erkeğin değil, Sigmund Freud’un babası Jacob Freud’un. Babasının ölümü Sigmund’un otoanalizine ve düşlerini yorumlamasına özgül bir değer kazandırır. Babaya birincil özdeşleşmenin yanı sıra, ilk kavmin babasının öldürülmesi söylencesi toplumsal yapının olduğu kadar uygarlığın da doğuşu bir erkeğin ölümüne, babanın ölümüne bağladır.
Freud’un toplumsal kimliği ilkel kavim söylencesine bağlaması ve ölümle şiddeti ve erkekliği bir arada ele alması düşündürücüdür. Erkekte penis, erki, gücü tasarımladığı kadar, öldürmeyi ve şiddeti de cağrıştıracaktır. Ancak bu noktada erkek kimliğinin çok önemli öğesi ‘babalık’ unutulmuş olmaktadır. Çünkü söylencede öldürülen erkek her hangi bir erkek değil, bir babadır.
Öte yandan , cinsel organların ruhsal yaşamda taşıdıkları öneme hemen her seferinde geniş yer ayırır psikanaliz. Örneğin kadın cinsel organları meme, klitoris , uterus ve elbette vajinanın üzerinde ısrarla durulur. Erkek bedeni denildiğinde ise penis erkek cinselliğinin tek simgesi olmuştur. Oysa penis tek başına değildir; yanında (ya da altında!) testisler vardır. Testisler yalnızca erojen bölgeler olmakla kalmamaklı, erkekliğin en önemli işlevlerinden biri olan babalığı da sağlamaktadırlar. Penisin gönderme yaptığı fethedici, güçlü, meydan okuyan daha çok biyolojik erkek özelliğinin yanı sıra testisler toplumsal bağı, soy zincirini sağlayan özellikleri katarlar erkek olmaya. Bunlar aynı zamanda toplumsal nitelikler, yani mertlik, dürüstlük, güvenirlilik demektir.(3)
Anatomik ve fizyolojik hatırlatmalar
Erkek cinsel organları Fransız dilinde ‘Les trois piéces’ olarak adlandırılır, yani üç parça. Dilimizde de peniste ‘ üçün biri ‘ olarak söz edilir. Evet, penis yalnızca üçün biridir. Peki ya üçün ikisi ? Onlar da testislerdir. Erkeklik bunların üçünün bir arada olmasıyla olur. Kastrasyon korkusu ve karmaşası yalnızca penisin kesilmesini değil, testislerinde burulmasını içerir. Öyleyse, erkeklik de ancak penis ve testislerle birlikte tanımlanmalıdır. Ancak, erkek cinselliğinde bu denli önemli rol oynayan testisler üzerine yazılmış çok az psikanalitik yazı olması şaşırtıcıdır.(4)
Testisler asıl işlevlerin ergenlikle kavuşurlar. Erkek çocukta ergenliğin ilk belirtisi testislerin büyümesidir. Testislerdeki Leyding hücreleri erkeklik hormonu testesteronu salgılamaya başlar. Böylece bir yandan spermatogenez, yani sperm üretimi başlar ve üreme kapasitesi ortaya çıkar, bir yandan da cinse özgü ikincil cinsiyet özellikleri, kıllanma, ses kalınlaşması, kas dokusu gelişimi vb. ortaya çıkar. Aynı zamanda penisin uzaması ve çapının büyümesi de bu hormonun etkisiyle olacaktır.
Öte yandan testisler erkeklerin özel duyarlılığı olan organlarıdır. Zedelenmeleri çok ağrıya neden olur. Duyarlı, kırılgan organlar olarak korunmaları ve kollanmaları gerekir.(5)
Erişkin erkeğin cinsel boşalması yani orgazmı, testislerin boşalmasıdır. Orgazm erişkin erkekte ejakülasyonu da beraberinde getirir. Her boşalma fizyolojik olarak baba olma olasılığını gündeme getirecektir. Oysa kadın orgazmı eğer kadın yumurtlama döneminde değilse, döllenmeyi zorunlu kılmaz. Öyleyse cinsel doyum erkekte yalnızca bir sinirsel gerilimin doyurulmasıyla değil, aynı zamanda sperm boşalmasıyla olur. Ayrıca sperm boşalmasının erinlikle başladığını da anımsatmak gerekir.
Erkek olma sürecinde baba oğul ilişkisi
Erkeklik yalnızca biyolojik olarak erkek cinsinden olma hali değildir. Erkeklik davranış ve tavırların, simgeleştirilmelerin ve anlatımların bir içsel sistem olarak bütünleşmesidir. Bu bütünleşme kendi içinde tutarlı kabul edilen her toplumsal yapının kendisine özgü ve tekil özelliklerini de yansıtırlar. Bu tanım erkekliğin toplumsal ve işlevsel yanının altını çizmektedir. Bu işlevsellik toplumsala özgü olanların ruhsal olarak içselleştirilmesi ile olanaklıdır. Cins (gender) bireyin kadın veya erkek olduğunun bilincinde olmasıyla ilgili ise, cinsiyet (sexe) bu bilincin hissedilmesi ve eylemlenmesi ile ilgilidir. Cins kimliği yaşamın ilk yıllarında oluşuyorsa, cinsiyet kimliği ergenlik sonunda oluşur.
Bu saptamadan yola çıkarak babanın erkek çocuğun hem cins kimliği hem de cinsiyet kimliğinin oluşumunda oynadığı rol üzerinde durulması gerekir. Öyleyse erkek olmak babayla yaşanan bir süreçtir. Bu süreci doğumla başlatarak erişkin yaşamın başlangıcında, yani ergenliğin sonunda bitirebiliriz.(6)
Erkeklik sürecinde bireyin annesiyle olan ilişkisi de elbette çok önemli bir rol oynayacaktır. Bu konuyu bir başka yazıya bırakarak burada yalnızca babaoğul ilişkisi üzerinde durmak istiyorum.
Öncelikle saptamamız gereken şudur: Hangi babadır söz konusu olan? Psikanalizin ruhsallığın yapılanmasında temel rol oynayan karmaşalardan biri olarak tanımladığı ödipal karmaşada baba, yasaklayan, sınır koyandır. Onun korkusuyla erkek çocuk ensest ve öldürme arzularından vazgeçer. Ancak burada baba üçlü (triadique) ilişkideki babadır. Peki psikanalizin Oedipus öncesi olarak adlandırıldığı dönemdeki baba kimdir ve oğluyla nasıl bir ilişki kurar?
Oediopus sorunsalının cinslerin karşıtlığından yola çıkmak, baba-kız, anne-oğul çiftlerinin ilişkisini merkez aldığı açıktır. Yani karşıt cinsten bireylerin aralarındaki aşk şilişkisi alınmıştır. Burada aynı cinsten ebeveyn, öldürme arzularının hedefi olan bir rakip konumundadır. Bu nedenle ödipal baba tanım olarak yasaklayan, kısıtlayan, cezanlandırandır ve saldığı korkuyla onunla rekabet içindeki erkek çocuğun ensest ve öldürme arzularından vazgeçmesini sağlar. Oysa baba çocuk ilişkisi Oedipus döneminden önce de vardır; erkek çocuğun onunla özdeşleşmesinin bir göstergesidir, hem de baba için bir gurur kaynağıdır. Babayla ilişki küçük erkek çocuğu için kendilik ve nesne tasarımının oluşumunda tüm yaşamı boyu sürecek temel bir rol oynar. Anadolu folklorunun artık unutulmaya yüz tutan ‘’ oğlum göster pipini amcalara teyzelere !’’ geleneği böylesi gururun teşhir edilmesi değil midir? Bu gösteri çocuk için kimi zaman rahatsız edici olabilir, ancak baba için narsisistik fallik bir ‘’teşhir’’ olduğu ve doyum sağladığı açıktır. Oedipusun öncesinde var olan baba oğul arasındaki karşılıklı gurur ve güven ilişkisi Oedipus döneminde gölgelenecek ancak ergenlikten sonra erişkin yaşama geçildiğinde yeniden ortaya çıkacaktır.
Oedipus öncesi dönemde baba oğul ilişkisi
Sigmund Freund 1925’de Oedipus öncesi dönemde baba oğul arasındaki sevgi dolu özdeşleşme ilişkisinin üzerinde durur, erken dönemde yaşanan baba tarafından sevilmek ve korunmak deneyiminin içselleştirildiği ve tüm yaşam boyu süren tehlikelerle ve korkularla dolu bu yaşama dayanabilme gücü sağladığını belirtir.
Erken dönemde anne bedensel bütünlüğün oluşumunda ne denli vazgeçilmez bir yere sahipse, yine bu dönemde oluşan baba imgesi dış dünyanın tehlikelerine karşı varlıksal bütünlüğün sürdürülmesinde o denli dönemdir. 1927’de Freud şöyle der ‘Çocuklukta yaşanan medetsizlik duygusu korunmak, sevgiyle korunmak, baba tarafından sunulan sevgiyle korunmak gereksiniminin doğuşunu neden olur. ‘Bu dönem babanın idealleştirildiği dönemdir. Henüz rekabet ortaya çıkmamıştır ve bir çatışma söz konusu değildir. Babayla olan bu yakın ilişki çocuk büyüyüp 4-5 yaşlarına geldiğinde yerini Oedipus karmaşasının baskınlığına bırakır.
Öyleyse, Oedipus öncesi dönemdeki ilişkilere eğilmek, ve çocuğun ödipal döneme ilerleyebilmek için babasına karşı duyduğu libidinal bağlılık duygularını çözümlemesi gerekir. Bu dönemde, çocuk öykünme, özdeşleşme, içselleştirme süreçleri yoluyla, kültürel cinsel modellere uygun değişmez ve kesin stereotipiler geliştirmiş olur. Burada önemli olan Oedipus öncesi dönemin ikili (dyadique) ilişkilerinden ödipal dönemin üçlü (tryadique) ilişkilerine geçmektir. Ancak bundan önce kendi cinsinden biri olan ikili ilişkiden, öteki cinsten biriyle olan ikili ilişkiye geçmek söz konusu olacaktır.
Her şey ayrılma-özerkleşme dönemine girilmesiyle başlar. Çocuğun anneye olan fiziksel bağımlılığı biyolojik gelişime uygun olarak azalmaktadır. Artık, tek başına hareket edebilir, kendi gereksinimlerini az da olsa kendi kendine karşılayabilir hale gelmiştir. Burada baba bu ayrılma-özerkleşmeyi kolaylaştırıcı bir rol oynayabilir, çünkü henüz ödipal kaygılar uyandıracak noktada değildir. Üstelik anne çocukla kurduğu o çok yakın, füzyonel ilişkiyle bu tür ilişkilerin tehlikelerini sunmakta, ayrılma ve özerkleşme zorunlu ve sağlıklı bir süreç olarak ortaya çıkmaktadır. Baba aynı zamanda anneyle olan füzyonel ilişkiye gerileme arzularının yarattığı tehlikelere karşı bir koruyucu olarak ortaya çıkar. Erkek çocuğun burada babayla aynı cinsten olduğunun farkına varması cins kimliği duygusunu geçişi sağlar. Cins kimliği duygusunun paylaşılması erkek çocuğun erkek olma halinin farkında olmasına yol açar, yani bir penis taşıdığının. Penis hem ideleştirilmiş bir nesne, hem de narsisistik libidonun taşıyıcısı olmaktadır. Anneyle olan birincil edilgenlik ilişkisinden kurtulan ve bağımlılık duygularını babasına yönlendiren erkek kurduğu ilişki geçer. Erken dönemde birincil anne tüm bağlılıkların tek nesnesi olarak iyi ve kötü nesne ayırımına neden olur. İşte bu anda baba farklı bir kişi, tavır, davranış ve duruşla ortaya çıkarsa erkek çocuğun bireyleşmesini hızlandıran bir güç sağlayacaktır. Bu ikili ilişki çocuun anne tarafından yutulması tehlikesinin önüne geçecektir. Baba anneyle olan ikili ilişkinin sahip olduğu yapışkanlığına sahip değildir. Bu dönemde de elbette nesneye tümüyle sahip olmak arzusunun yarattığı bir kıskançlık söz konusu olacaktır, ancak henüz cinsel kıskançlık, öldürme arzusu ve milleme korkusu ortada yoktur. Bunlar ödipal dönemin unsurlarıdır.
Öte yandan, bu yeni nesneyle kurduğu ilişki anneyle olan ikili ilişkinin özelliklerini kısmen de olsa taşır. Yani çocuk onu da idealleştirecektir. Ancak yineleyelim; burada söz konusu olan ödipal baba değil, ikili ilişkide Oedipus öncesi babadır. Ödipal dönemdeki baba da elbette bir ölçüde idealleştirilir ancak o ilişki çifte değerli olmayan bir yakınlık söz konusudur. Oysa, Oedipus öncesi dönemde çifte değerli olmayan bir yakınlık söz konusudur. Baba oğul arasındaki olmayan bu yakınlık, erkekliğin en eski, en temel dayanaklarından birini oluşturur. Çocuğun erişkin yaşamında diğer erkeklerle çifte değerli olamayan yakınlıklar kurulabilmesinin temelle hiç şüphesiz bu dönemde atılır. Ancak, anneyle olan ilişkinin yakınlığından babayla olan ilişkinin yakınlığına geçiş, aşılması gereken ilk güçlüktür. Burada, babanın çocuğa gerektiği kadar yanıt vermesi durumunda, gelişimde bir duraklama olacaktır